2024 Yerel Seçimlerine Dair Seçim Ekonomisi Değerlendirmesi

Bu gönderiyi okumak için gereken tahmini süre 3 dakikadır.

‘Yerel seçimlerde sapsarı bir Türkiye görürüz artık!’

2023 Haziran ayı… Muhalefetin ana ortakları tüm kumarını oynadıkları genel seçimlerden her anlamda hezimetle ayrılmış durumda. Seçmeninin ise duyduğu kaygı daha da yüksek, çünkü asıl güvencesiz olanlar onlar. Dokuz ay sonra gelecek yerel seçimlerde sapsarı bir Türkiye haritasını şimdiden kabullenmiş görünüyorlar. İktidar ise şaşkınlık içinde galibiyetini kutluyor. AKP’nin seçim beyannamesinde ekonomide ne yapacağına dair pek bir şey söylenmiyor. Seçimlerden sonra da majör kararların ivedilikle alınmaması elde detaylı bir planın olmadığının kanıtı niteliğinde. Tüm iş zafer kazanılması halinde seçimlerden sonraya ötelenmiş. Nitekim ana hedeflerin ve beklentilerin ortaya konacağı Orta Vadeli Program (OVP) için Cumhurbaşkanı’nın yeni yardımcısı Cevdet Yılmaz eylül ayını işaret ederek oldukça cömert sayılabilecek süre istiyor.

‘Rasyonel’ zemine dönmekten başka çare kalmamıştı. Enflasyonla mücadele edilecek, finansal istikrar tesis edilecekti. Kurala dayalılık ve uluslararası normalara uygunluk ekonominin temel kaideleri olacaktı. Mehmet Şimşek, Hazine Maliye Bakanlığını teslim aldığı törende bu mesajları vererek hem eski ekonomi yönetimini iğneliyor hem de gelecek döneme dair ipuçları veriyordu. Ardından TCMB yönetimi değiştiriliyor, para politikasında izlenecek yörünge tayin edilmeye çalışılıyordu. OVP, KKM, vergiler ve harcamalar… Her şeye sil baştan başlanıyordu. Geriye ise tek bir belirsizlik kalıyordu. 1 yıldan kısa bir sürede yapılacak olan yerel seçimler bu eforları sekteye uğratacak mıydı? Son bir nefesle seçim ekonomisi uygulanacak mıydı?

Ekonomi aktörlerinin korktuğu başına gelmedi, keyifleri kaçmadı. İktidarın yerel yönetim adayları için ise aynı şey söylenemezdi. Şimdiye kadar alışkın oldukları, genişleyici para ve maliye politikası, dağıtılan servetler bu seçim ortada yoktu. Erdoğan’nın karizması ve kendileri başbaşa kalmış halde mücadele edeceklerdi. Bu kez müsabaka mertçe olacaktı.

Genel seçimlere limitleri artırılan kredili mevduat hesaplarıyla giren halk bu seçimlerde limitlerin daraldığını görüyordu. Kredi kartlarının ve tüketici kredilerinin faizleri yükselmiş, işsizlik artmıştı. Asgari ücrete tek zam yapılacağı her fırsatta dile getiriliyor, açlık sınırına yaklaşan emeklilere ufak iyileştirmelerden başka bir şey sunulamıyordu. Piyasada para dönmüyor, gelirler harcamalara yetmiyordu. Üstelik enflasyonda da henüz kaydadeğer bir iyileşme yaşanmamıştı, bugün kötüyüz ama yarın iyi olacağız beklentisi vatandaşta vücut bulmamıştı. Daha önce ucuz kredi ve kredi kartı ile altın, dolar alan; kredi mevduat hesapları ve cazip kredi kartları ile gelirinden fazla tüketen vatandaş bu seçimde maaşının önemli bir kısmıyla borçlarını kapatıyor geriye kalanla ay sonunu getirmeye çalışıyordu. İki seçim sürecinde hanehalkı ekonomisindeki bu tezatlık, seçim sonuçlarındaki tezatlık ile paraleldi.

 

Kaynak: Bloomberg :HT

Haberin URL’si: https://www.bloomberght.com/kredi-buyumesi-yavasladi-2351265

Uzun yıllar boyunca atılan bilinçli ya da bilinçsiz yanlış adımların sonucunda Türkiye ekonomisi iki seçime de hasta olarak girmişti. İlk seçimlerden önce hastaya bolca morfin takviyesi yapılarak hastalığın semptomları saklanmış ve istenen netice elde edilmişti. İkinci seçimde ise hastalığın kötüleşmesinin yanında bir de morfin bağımlılığı belirmişti. Durumu daha da kötüleşen hasta için kabul edilegelmiş yöntemlerle tedavi süreci başlatılmıştı. Tabii bu tedavi zaman istiyordu. Henüz hasta iyileşme belirtileri göstermemiş ve daha kötüsü morfin yoksunluğuyla kıvranır hala gelmişken hastaya soruldu: Bu gidişattan memnun musun? Beklenen yanıt gecikmedi: Hiç iyi değilim, daha da kötüyüm!

Elbette iktidar partisi genel seçimlerde yaptığı kadar seçim ekonomisi uygulayamazdı. Bazı fiziksel kısıtlar söz konusuydu. Kaynakların birçoğu harcanmış, bazı vaatler çoktan yerine getirilmişti. Şarjörde atılacak az mermi kalmıştı. Yine de birtakım tedbirler alınabilirdi. Emekliye, asgari ücretliye düşük de olsa ek zamlar yapılabilirdi. Belki bir ticari kredi ya da konut kredisi kampanyası imdada yetişebilir, piyasada likiditeyi artırılabilirdi. Ancak bu tercihler tedavi sürecini uzatacak ve daha zor hale getirecekti. Kabul edilmelidir ki seçim ekonomisi uygulamamak iktidar partisi için bir zaruret değil takdir edilmesi gereken bir tercihtir. Bu tercihin uzun vadede Türkiye’ye katkısı olacağı aşikar. Kim bilir belki iktidar partisinin kendisi için de uzun vadede bu karar daha hayırlıdır!

Elbette seçim sonuçlarını salt bu bakış açısıyla açıklamak mümkün değil. Ancak ben seçim ekonomisinin bu seçimler üzerinde belirleyici temel etkenlerden biri olduğunu düşünüyorum.

Yerel seçimlerin üstünden bir aya yakın süre geçmesine rağmen yine de bu yazıyı kaleme almaya karar verdim. Sebebi ise seneler sonra ‘iki seçim arasında ne değişmişti acaba’ şeklinde gelebilecek sorulara ekonomi perspektifi ile yanıt verme iddiasında olan bir kaynak ortaya koymak istemem. Kendim, sosyal çevrem ve internet çöplüğünün derinliklerinde aradığını bulabilen bir kısım yetenekli kişiler için…

Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir