Bu gönderiyi okumak için gereken tahmini süre 2 dakikadır.
Geçenlerde değerli bir dostum çimlere hiç mi hiç ihtiyacımız olmadığını iddia etti[1]. Ona göre çimler çok su harcayan ot yığınlarıymış, sık sık bakım ihtiyaçları varmış ve çok kaynak harcayan varlıklarmış bu çimler. Çim düşmanlarının birbirini rahatlıkla bulabilmeleri adına yazıyı da hemen şu dipnota iliştireyim[2]. Böylece biz de düşmanlarımızı tanıyacağız! Biz kimiz? Evet, çimseverler.
Çimler çok kaynak harcıyor. Belki cebimizden çıksa biz gidip de evimizin önüne çim ekmeyiz. O kadar çok kaynak harcıyor. Fakat, yürüyüş yaparken etrafımızdaki çimlerin görüntüsünü de seviyoruz? Çimlerin, özellikle tam biçildikleri sırada, kokusunu seviyoruz?[3] Bunları ne yapacağız?
Şimdi hemen çim üzerinden dönen sosyal mesajlara bir yenisini ekleyerek sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim: Hayata güzellik veren her şey, aslında çimdir. Gerçekten. Öyledir. Siz bir sanat eseri oluşsun diye bir sanatçıya yüksek miktarda bir para vermezsiniz. Fakat devletin, vakıfların, sermaye sahiplerinin[4] patronajı olmasa bu eserler meydana gelmez. Gelemez. Bunlar çok kaynak ayrılması gereken şeylerdir. Bilim? Özellikle temel bilim[5], belki de tabiatı gereği en çok kaynak harcanan fakat maddi anlamıyla düşündüğünüzde birim başına, hele hele kısa sürede, en düşük oranda geri dönüş alabileceğiniz bir şeydir. Mesela size iki seçenek sunsam, desem ki aynı paraya sizin için ya bir ton ayçiçek yağı alıp bunu satacağım ve kârınızı size vereceğim, ya da bir temel bilim araştırmasına bu parayı yatıracağım ve -eğer kâr ederse tabii- meydana gelen kârı size vereceğim. Elbette ki ayçiçek yağını tercih edersiniz. Eğer amacınız kâr ise, eğer amacınız kaynakları “doğru” kullanmak ise. Çünkü ayçiçek yağı iyidir. Yenir. Satılır. O paraya ev alırsınız oturursunuz, araba alırsınız gezersiniz. Fakat bilim yenmez, sanat yenmez. Çok da bir “işe” yaramaz bunlar.
Gel gelelim yine de günün sonunda bilimin ve sanatın var olmasını isteriz. Bir heykele bakarız, ne güzel olmuş deriz ki aslında yığınla para harcanmıştır o heykelin orada durması için. Veya güzel bir bilimsel çalışma, pratik hiçbir faydası olmasa da, milyon liralara mal olmuş olabilir. Bir maddi getirisi yoktur, ama bunlar hayatı güzelleştirir. Toplumsal yaşamı ileri götüren şeyler, bunlardır. Tek tek irdeleyerek, tüccar mantığıyla bir şeylerin getirisini götürüsünü hesap ederek yaşanmaz ki bir hayat.
Dolayısıyla buradan çıkardığım sonuç şudur: Devlet dediğimiz şey bir yönüyle de gözümüzün kesmeyeceği “irrasyonel” harcamaları yapsın diye oluşturulan bir mekanizmadır. Bizim cebimizden para harcamayacağımız, getirisi olmayan ya da olsa bile çok riskli ve tamamıyla boşa gidebilecek potansiyelde olan, ekonomideki salt rasyonel bir aktörün asla gerçekleştirmeyeceği birtakım yatırımları yapmak için vardır devlet. Pratik fayda sağlamayan veya sağlayamayabilecek olan bir şeyler de gelişsin ve topluma bir güzellik katsın diye, bu yatırımlar zorunludur. Yani, devletin bir görevi de çim ekmek, çimlerin bakımını yapmak, çimlere kaynak ayırmaktır ve bütün bunları, evet, sadece gözümüze hoş geliyor diye, kokusunu seviyoruz diye yapmak durumundadır.
[1] İfşa ediyorum, Fatih Dönmez.
[2] Bkz.: Fatih Dönmez, “Bizim Çimlere İhtiyacımız Yok”, Muhakeme, s. (bilmiyorum internette gözükmüyor). https://www.mhkm.com.tr/yazilar/bizim-cimlere-ihtiyacimiz-yok/ (Erişim Tarihi: Kızgınlıkla, her gün)
[3] Azılı çim düşmanları bile bunları sevdiğini itiraf ediyor.
[4] Ki bu kişi ve kurumların bağışlarını dolaylı yoldan vergi teşvikleri vesaire ile devlet finanse etmektedir.
[5] Pratikten, teknik ve teknolojiden ayırt etmek amacıyla “temel bilim” ifadesini kullanıyorum.