Cumhur İttifakı’na Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği

Bu gönderiyi okumak için gereken tahmini süre 4 dakikadır.

Milliyetçi Hareket Partisi, her Türk milliyetçisinin hayatının en azından bir bölümünde aidiyet duyduğu, evi bildiği bir siyasi organizasyon.  Çocuk yaştan itibaren, yaz tatillerinde babamla birlikte Cuma günleri genel merkezde yer alan mescide gittiğimizi hatırlıyorum. Namaz çıkışı giriş katta babamın arkadaşlarıyla oturduğumuzda her birinin samimi bir şekilde Türk milletine ve devletine duydukları sevginin çeşitli güç odaklarının cömertçe dağıttığı iktidar nimetlerini ellerinin tersleriyle itmelerine sebep olan ulvi bir motivasyon olduğuna duyduğum inançla her birinin gözümde birer ülkü devi olarak büyüdüklerini söylesem sanırım abartmış olmam. Ortaokul, lise ve üniversite çağlarındaki Vasıf İnanç Duygulu için ülkücü ve MHP’li olmak, çözüm sürecine, rant ekonomisine ve siyasi güç/çıkar dağıtım mekanizmalarına karşı bir duruşun adıydı. İktidarın nimetlerinden faydalanmak yerine milletin yanında durmayı tercih edenlerin adresiydi ülkücü hareket.

Her ne kadar milliyetçileri yeterince güçlü ve kaliteli biçimde temsil etmekten uzak bir kadro tarafından yönetiliyor olsa da Fethullahçıların, PKK’lıların ve o dönemde Ermeni diasporasından özür dilemek için sıraya girmiş olan aydınların hedefindeki MHP’den yana olmak bir ödev sayılmalıydı.  Saydık, çok şükür elimizden geleni yaptık.

MHP’nin AKP döneminde kazandığı ilk büyükşehir belediyesini elde ettiği yerel seçimlerden hemen sonra AKP’den MHP’ye geçtiği için hakkında yolsuzluk soruşturması başlatılan Aytaç Durak’a “Aklan, öyle gel.” demeyi bir an önce belediye kaynaklarını etkin bir şekilde dağıtmaya tercih eden yönetimi alkışladık, örnek gösterdik. Kendi eliyle, ismi yolsuzluk iddialarına karışan bakanını Yüce Divan’a gönderen anlayışla, partinin ve teşkilatın akçalı işlerle anılmasını engelleme iradesi gösteren yönetimle daha çocuk aklımızla gurur duyduk.  Lakin maalesef her şeyin değişmesi çok sürmedi.

İktidar nimetlerinin, paranın ve gücün, devletin bekası için yapıldığı söylenen ittifakla MHP ile paylaşılması ihtimali ortaya çıkınca biz MHP’yi tanıyamaz olduk. Her daim gururla anacağım bir tavrı gösteren yüz binlerce ülkücünün, ilkelerini partilerine tercih etmesi akabinde boşalan MHP kadrolarının doldurulması, MHP’nin kurumsal kimliğinin en azından hayatımız boyunca görmediğimiz şekilde itibarsızlaşmasına neden oldu. Kısacası ittifak, MHP’yi çok değiştirdi.

2018 seçimlerinin hemen ardından “Meclis’te biz ne dersek o olacak.” Açıklamasıyla MHP’nin ilkelerini AKP’ye dayatacağı iması yapan Kahramanmaraş Milletvekili Prof. Dr. Sefer Aycan, genel başkan yardımcılığı görevinden alındı. Ekim 2018’de MHP’nin seçim beyannamesinde vatandaşa çözümü konusunda söz verdiği emeklilikte yaşa takılanlar konusunda AKP ile ters düştüğü için grup başkanvekilliği görevinden alınan Erhan Usta, Ocak 2019’da yerel seçimlerde Samsun’da MHP’nin çıkarlarını savunmak maksadıyla pazarlık yaptığı için partiden de ihraç edildi. O dönem MHP’nin Ordu milletvekili olan Cemal Enginyurt, Orduluların beklentilerini fındık fiyatı üzerinden bakanlığa eleştiri yönelterek dillendirince, partinin kapısının önüne koyuldu.  Nisan 2022’de ise Kayseri milletvekili Baki Ersoy, enflasyon altında inleyen vatandaşların itirazlarını dile getirmek maksatlı TÜİK’in yanlış veri açıkladığını düşündüğünü söyleyince, ihraç istemiyle disipline sevk edildi. Bütün bunlar bize ne gösteriyor?

MHP’de hangi şartlar altında olursa olsun ittifakı ve iktidar nimetlerine erişmeyi sürdürmek isteyen bir akıl hakim son birkaç senedir. Ordulu çiftçinin, eytli vatandaşın, parti teşkilatlarının ve ekonominin zor durumda bıraktığı darda kalan insanların taleplerini dile getirmek MHP’den kovulmak için yeterli bir sebep.  Yeter ki ittifak devam etsin, yeter ki devlet ülkücüleşsin (!)

Bu anlayışın varlığına çeşitli gerekçeler bulmak eminim ki mümkün. Terörle mücadele, Türk Dünyası’yla kuvvetlenen ilişkiler, dış politikada atılan liberal AKP döneminden farklı adımlar… Listeyi uzatmak isteyen uzatır, AKP-MHP birlikteliğine çeşitli nedenler bulur. Peki, bu ittifakın pek de dillendirilmek istenmeyen çıktıları ne olacak?

MHP’nin git gide artan şiddetle irtibatı, partinin her geçen gün akçalı işlerle itibarsızlaştırılıyor olması gibi durumlar, bu ittifakı sürdürmek isteyen kimilerinin sebebi olamaz mı? Parti içinde iktidar mücadelesi sebebiyle sokak ortasında Ülkü Ocakları’nın önceki genel başkanı Sinan Ateş’i öldürme emri verebilenler, bu cinayete dair iddianamede adlarının geçmemesi için ittifakın devamını istiyor olabilirler mi? Ticaretlerini, çıkarlarını sürdürmek ve güçlendirmek isteyenler, partiyi kafakola almış ve her adları birbirinden pis iddialarla anılmaya başladığında 55 yıllık bir mazinin arkasına saklanmak istedikleri için ittifaka sarılıyor olabilirler mi?

Kurtlar Vadisi dizisini aratmayacak güç ilişkilerinin tam merkezinde yer aldığı iddia edilen insanın geçtiğimiz 5 yılda MHP’nin en hassas kırmızı çizgilerinden olduğunu düşünerek cevap verin lütfen yukarıdaki sorulara. Bu insanın ismi, her geçen gün daha fazla çeteyle anılmaya başlandı ve sanıyorum ki soruşturma ve kovuşturma süreçleri, tabir caizse, zurnanın zırt dediği yere geldi. 2018 ile 2023 yılları arasında Türkiye’de yaşanan gelişmelerin devlet ve suç örgütleri arasındaki ilişkiler açısından on yıllar boyunca konuşulmaya devam edeceğine dair bir kanaatle söyleyebilirim ki bütün bu ilişkileri açığa çıkarabilecek olan gelişmelerden birisi de Ayhan Bora Kaplan’ın tutuklanmasına neden olan soruşturma.

Bir haftadır Ankara İl Emniyet Müdürlüğü’ne dair birinci gündem maddesi olan bu soruşturmaya dair meselelerin hassasiyetle takip edilmesi gerektiğine inanıyorum. AKP’li siyasilerin ve bürokratların adının da zikredildiği bu sürecin sonunda dilerim ki Ankara’daki suç örgütleriyle devlet arasındaki ilişki bütün çıplaklığıyla ortaya çıkar. Bu ilişkilerde bugün MHP’nin yukarıda zikredilen hale gelmesine sebep olan isimlerin payları da. Zira 3-5 tane sahtekarın kişisel hırsları çocukça bir duygusallıkla bağlandığımız ve ait hissettiğimiz partinin adını her geçen gün lekeliyor. Bu isimler, her biri birbirinden temiz hikayelere sahip olan ülkücülerin yuvasını, partisini karanlık ilişkilere sahip AKP’lilerin kalkanı haline getiriyor.

Bilmek gerekiyor ki, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin iki haftadır grup toplantısında yer verdiği ve neredeyse MHP’ye saldırı olarak nitelendirdiği Sinan Ateş’in öldürülmesine ve Ayhan Bora Kaplan’ın siyasilerle kurduğu ilişkilere dair iddialar MHP’yi değil MHP çevresinde kümelenerek partinin adına, hareketin tarihine leke süren ufak bir grubu hedefe koymaktadır. Bütün ülkücüler de MHP’nin adını lekeleyen bu insanların MHP’nin arkasına saklanarak yedikleri haltları kınamakta, not etmektedir. MHP gibi bir kurumun genel başkanına düşen de MHP’ye zamanında çocukça bir sevgi beslemiş ve bundan kurtulamayan her insanın öncelikli hedefi de bu derin ve kirli ilişkileri kurmuş olanların MHP’den temizlenmesi olmalıdır. En azından Aytaç Durak’a yöneltilen aklanıp gelmesi beklentisi, bugün ismi çeşitli suçlarla yan yana anılan insanlara da yöneltilebilmelidir. Yoksa takınılan tavrın arkasında art niyet aramak mümkün hale gelecektir. Bir yandan MİT ile bir yandan emniyet ve yargı ile bir yandan uyuşturucu çeteleriyle irtibat kurabilen ve bu irtibatlarla gününü gün eden insanların ikbali, babamın, ağabeylerimizin ve dostlarımızın ucundan kıyısından dahi olsa emek verdiği bir hareketin şerefinden daha kıymetli değildir.

İşte bu sebeple bugün MHP etrafında yer alan bazı insanların “Sinan Ateş diyerek, Ayhan Bora Kaplan diyerek Cumhur İttifakı’na saldırmayı hedefliyorsunuz, sizin niyetiniz farklı.” ithamlarını bir şeref madalyası olarak taşımak gerektiğine inanıyorum. Evet, ufak bir grubun pisliklerini örtmek için öne sürdükleri Cumhur İttifakı’na saldırmak bizi hafifletir. En azından vicdani yükümüzü hafifleteceğine dair en ufak bir şüphem yoktur.

Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir