Doksa’dan Episteme’ye

Bu gönderiyi okumak için gereken tahmini süre 1 dakikadır.

Bir özne (bilen) vardır; bir de nesne (bilinen)… Özne, nesneye muhtelif tarzlarda yönelir ve bilgi husûle gelir.

Bilgiyi, öznenin nesneyle kurduğu ilişkiden hareketle tarif eden (bu ve benzeri) görüşler, ilk düğmeyi yanlış ilikliyor sanki. Her şeyden önce bu tarif, Varlık’ı zımnen ikiye bölüyor. Bir yanda özne, diğer yanda nesne… Yekdiğerine indirgenemeyen iki ayrı töz… Kendince özne olarak isimlendirdiği tarafta nesneden, nesne adını verdiği tarafta ise özneden hiçbir pay bulunmadığını; onların karışmadığını, kaynaşmadığını farz ediyor. Dahası bu tarif, taraflardan birini fail, ötekini münfail olarak konumlandırıyor. Böylece bilen-özne, bilinen-nesneye hâkim vaziyette; onu evirip çevirme, parçalara ayırma, şekillendirme ve tayin ettiği maksat(lar) doğrultusunda kullanma imkânına sahip kılınıyor.

Günlük hayatta ve doğa bilimlerinde (bir yere kadar) işe yarayan özne-nesne ayrımının temelsizliği, sosyal bilimler / kültür bilimleri alanında iyiden iyiye görünür oluyor. Sahi, bizzat toplumun ürünü olan sosyolog, toplumu ne kadar nesneleştirebilir? Yahut nesneleştirdiğini sandığı, ölçüp-biçtiği şey, gerçekten o toplum olabilir mi? Sağduyumuzun oyununa geldiğimiz çok açık. Günlük hayattaki ve doğa bilimlerindeki kısmî başarısı, bizi özne-nesne ayrımını muhafaza etmeye zorluyor. Umalım ki atom-altı dünyada olup bitenler bizi dogmatik uykumuzdan uyandırsın!

Duyularda madde, zihinde mânâ (tin) olarak tezahür eden Varlık, organik bir bütündür. Her sözde-öznede nesnelik, her sözde-nesnede ise öznelik hassası mevcuttur. Bu yüzden, özne-nesne ayrımı korunmak suretiyle varılan neticelere bilgi (episteme) değil, olsa olsa sanı (doksa) denebilir. Bilgi; yalnızca deneyimden veya yalnızca akıldan kaynaklanmadığı gibi, aklın özneleşerek deneyime hâkimiyet kurması (onu nesneleştirmesi) yoluyla da ortaya çıkmaz. Sanıyı bilgiye, zannı ilme, doksa’yı episteme’ye dönüştüren iksir, vahdet-i vücud neşvesidir. Varlığın birliğine dair farkındalık / sezgi, duyulardan ve zihinden gelen verileri optimum şartlarda buluşturur. Tıpkı yanıcı-hidrojen ve yakıcı-oksijenin belli koşullarda suyu oluşturması gibi!

Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir