Kuş Bekçisi

Bu gönderiyi okumak için gereken tahmini süre 2 dakikadır.

Geçenlerde youtube üzerinden bir kanala tesadüf ettim, ismi “insider business”. 7 milyonun üzerinde abonesi olan kanalda dünyanın ilginç meslekleri tanıtılıyor. Bir kuş bekçisinin anlatıldığı yaklaşık 10 dakikalık videoyu keyifle izledim.

Hikayenin özü şu: evvel zaman içinde ABD’de bir maden işletilmiş. Sonrasında maden ocağının tasfiyesine karar verilmiş ve suyun yukarı çıkmasına müsaade edilince maden çukurunda hayli büyük bir göl meydana gelmiş. Her ne kadar uzaktan manzarası güzel gözükse de gölün içerisindeki su madenden dolayı oldukça zararlı maddeler içeriyormuş. Kuşların uğrak noktası haline gelen göldeki su, üzerinde dinlenen kuşu birkaç saat içerisinde ölümcül şekilde yaralıyormuş.

Kuşların ölümünü kendine mesele eden Amerikalılar sorunun çözümüne dair türlü çareler düşünmüşler. İşte yukarıda bahsettiğim videodaki kuş bekçisi de bu işle vazifelendirilmiş. Kuşları bir tüfeğin çıkardığı sesle, kuvvetli bir fenerle, bazen drone uçurarak gölden uzak tutmaya çalışıyor. Vazifesi gereği oldukça pahalı alet edevat kullanan bekçi işini yapıyor olmaktan gayet memnun gözüküyordu. Bütün bu masrafıysa madeni çıkartıp bundan gelir elde eden ve doğanın tahribatından sorumlu olan şirket üstleniyor.

Vahşi Batı(!) Amerika’da bu denli bir çevre tasavvuru olması hayretamizdir.  İnsan dünyada hayvanlar, bitkiler ve Allah’ın yarattığı diğer nimetlerle bir arada yaşamaktadır. Yaptığı her bir faaliyette bu her türden mahlukatla ahenkli şekilde yaşamaya, onları da gözetmeye azami dikkat göstermelidir. Bugün insana, hayvana, bitkiye ve çevreye dair Amerikalıların hassasiyeti bizlere ibret olmalıdır.

Videoyu izlerken gözümün önüne kuş evlerimiz geldi. Zamanında adalet timsali ecdadımız Osmanlı’nın insanlara, hayvanata, nebatata kısacası Allah’ın tüm yarattıklarına karşı takındığı tavır ve çevre şuurunu hatırladım. Kuşların barınmasını en sanatlı şekilde kuş evleriyle sağlarken camilerde, medreselerde hatta mezarlıklarda hayvanların içmesi için küçük su hazneleri yapmışlar. Başta leylekler olmak üzere göç eden tüm kuşların tedavisinin yapılması için Bursa’da kurulan Gurabahane-i Laklakan isimli hayvan hastanesi tarihimizin gurur vesikalarındandır. Kara kış gelmeden dağlardaki kurdun payını veren köylüler belki de “Dağlara buğdaylar serpin Müslüman ülkede kuşlar aç kaldı demesinler” sözünün mucibince kurdun kuşun hakkını gözetiyorlar. Erzurum esnafı 481 yıllık 1001 hatim geleneğiyle 1001 hatim indirerek her yıl Pir Ali Baba’nın türbesinin olduğu dağlık alana 1001 ekmek bırakır. 2020 senesinde kaza ve belaların son bulması için sayıyı 2001’e çıkardıklarında haberlere konu olmuşlardı, Allah kabul etsin.

Bu kıssanın hissesine gelmek isterim. Bu kadar zarafetli bir milletken, turnalara yakılmış yüzlerce türkümüz varken göç eden allı turnaları vurur hale geldik. Yağmurdan saçağımıza sığınacak minik kuşları kovmak için “paslanmaz kuşkonmaz”larla şehirlerimizi donatır hale geldik. Amerikalılardan ibretle, belki de Hegel’in atın üstünde Berlin’e girerken gördüğü “weltgeist”, tabiat tasavvurundadır. Yine Amerikalılardan ibretle, tarihimizdeki örnekleri iyi idrak etmemiz gerekir. Rahmetli şair Olcay Yazıcı’nın veciz ifadesiyle “kök bilgiye ulaşmadan gök bilgiye erişemeyiz”.

Bu zarafeti tekrardan kendimize gaye edinmezsek kalkınmamız pek mümkün değildir. Son teknoloji uçaklar, arabalar, gemilerin yanına kuş evlerini koymazsak insanlığa söyleyeceğimiz pek bir sözümüz olmaz. İki büyük Süleyman’a da kalmayan bu dünya hiçbirimize kalmaz fakat;

“Yarın Hakk’ın divanına varınca,

Süleyman’dan hakkın alır karınca.”

Kuş bekçisi videosu için:
https://www.youtube.com/watch?v=qtlPTE-UmY4

Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir