Bu gönderiyi okumak için gereken tahmini süre 3 dakikadır.
Düşünmek sancılı ve yorucudur. İnsan düşünüp tarttıktan sonra, belki akledebilmenin verdiği güçle, belli belirsiz bir harekete geçme arzusu duyar. Fakat eyleme geçmek her zaman o kadar kolay değildir, kişi birçok zincirle bağlanmıştır. Bilhassa bizim içinde bulunduğumuz baskı ortamı ve reaksiyoner/kutuplaştırıcı politikleşme tavrı da eyleme geçmeyi bırakın konuşmayı bile zorlaştırıyor. Aslında baskı uyguladığı düşünülen irili ufaklı iktidarlar zannedildiği kadar güçlü değildir. Altı tam doldurulamamış basit karşıtlıklardan oluşan kutuplardan birini seçmenizi isteyenler karşısında da kendinize özgü bir tavır koymak mümkündür. Bunlar karşısında yapılacak şey makul olanı aramak, akla ve olgulara dayanarak meseleleri anlamaya çalışmak ve bu anlayıştan doğan taleplerde bulunmaktır. Toplumda bu saldırgan, reaksiyoner, kof politikleşmeden rahatsız olanların sayısının hiç de az olmadığını düşünüyorum ve bu nedenle birbirimize ulaşmamızı sağlayacak şeyler arayışındayım. Benzer arayışı olanları da bu birlikte düşünme ve makulu arama etkinliğine davet ediyorum. Yeni bir platformda yeni bir başlangıç için yazılan işbu yazıda sesli ve yazılı tartışmayı ve bunu mümkün kılacak araçların artırılmasını savunuyorum. Apolitizasyon dilek ve isteklerinin aksine şuurlu ve politik birey olmaya çağırıyorum. Üslup olarak buradaki yazılarımda kavramları ilk kez ben düşünüyormuşum gibi sorgulamaya, düşüncelerimin altını doldurmaya çalışacağım. Ayrıca düşünmenin doğal sonucu olarak gördüğüm için de tavır almaya özen göstereceğim fakat kof taraftarlıktan da uzak duracak, elimden geldiğince de mutedil ve makul olmaya çalışacağım.
Siyasetle ilgilenmenin giderek zorlaştığı ve boğuculaştığı günümüz Türkiye’sinde birçok kişinin siyasetsizlik istediğini görüyoruz. Kimileri düşünmeyi ve konuşmayı bırakıyor (bir intihar), kimileri “biz de şu mereti bir bırakamadık” diyerek (bir bağımlılık) devam ediyor. Oysa aklını kullanabilen herkesin sorunları teşhis edebilmesi, bunlara çözümler bulabilmesi olağandır. Bunların doğruları, yanlışları, eksikleri olur, tavır ve temellendirme farkından doğan çeşitlenmeleri olur; bunlar kabul edilebilirdir. Ancak en azından bu sözde politik ortamda bizi rahatsız eden şeylerin teşhisini doğru yapabilsek ve bunlara alternatif arayabilsek makul bir politik özne olmanın ne demek olduğunu anlarız. Bu minvalde düşünüldüğünde siyasileştiği zannedilen “kamu”nun bir oyu yoktur, bazı hassas noktalarına dokunulduğunda tepki veren bir yığın vardır. Nitekim bu hassasiyetler de zamanla aşındırılıp tepkiler sindirilmeye ve silinmeye çalışılır. Tam bu noktada kamuoyunu inşa etmek için kamusal alanı kullanmak ve kuvvetlendirmek gereklidir.
Mesela şimdi seçimle ilgili olarak sıkça değerlendirmeler yapıldığı, birçok liderin ve partinin eleştirildiği görülebilir. Siyasi partileri ve liderleri bize özgürlük ve demokrasi borçlularmış gibi tahayyül edebiliriz ancak borçlarını ödemeleri için gerekli ortamı hazırlamaz ve şartları dayatmazsak günün sonunda kendi kendine hayıflanan, yılgın ve mutsuz kimseler olarak olduğumuz yerde kalırız. Kralları öldürdük, sultanları kovduk diye rahat oturamayız (kaldı ki bunlar bizden çok önce yapıldı). Her zaman yeni güç odakları doğar ve kendini kuvvetlendirebildiği kadar kuvvetlendirir; kral gider demokrat dede gelir, sultan gider teokrat dede gelir. İşte bu sebeple bireylerin uyanık, bilinçli ve birlikte olması gerekir. Zira demokrasi, sırf düzen (bir garip de olsa) demokrasi diye, partilerin programlarında demokrasi ve özgürlükler var diye bize liderlerin lütuflarıyla gelmeyecektir. Tepeden tırnağa partilerini şekillendirmiş ve ipleri eline almış liderlerin ve parti elitlerinin bir gece rüyalarında demokrasi görüp bize hürriyet bahşedeceğini zannetmek en kibar ifadesiyle safdillik olur. Kaldı ki bahşedilmiş bir demokrasinin yürümeyeceğini öngörmek zor değildir. Ayrıca böyle bahşetme insanın, zannediyorum, izzetine dokunur.
Şeddeyle vurgulamak gerekir ki siyasetle uğraşmak tek başına, kafatasının içinde olmaz, politikada ortak olana dair düşünce ve eyleminin bir aradalığı söz konusudur. Bu bağlamda düşünürsek biz -biz kümesini olabildiğince kalabalıklaştırılıp güçlendirilerek- siyaseti partilerden kurtarmalı ve sivil topluma, kamusal alana taşımalıyız. İşte bu basit giriş yazımda benle benzer dertleri paylaşanların, sızlanmalarını ve homurdanmalarını duyduklarımın geleceği inşa edebilecek potansiyellerine inanıyorum. Bu şikayetler birleşip tartışılsın ve geleceği inşa edecek söylemler olsun derdindeyim.
Sonuç olarak, bence, yapılması gereken kaygı duymak, dertlenmek ve sorumluluk almaktır. İktidarın (bir siyasi parti yerine irili ufaklı siyasi güçlerin) her şekilde bizi (henüz biz olmayı başaramamış bireylerin oluşturduğu muğlak kümeyi) kıskaca aldığı şu halimizde özgürlük için gerekli aklı ve itidali aramalı, politikleşmeli ve kamusal şeylerle mutlaka ilgilenmeliyiz. Bunları yapmanın ve yaparken de delirmemenin yolu tartışma kültürünü canladırmaktan, akıl sahipleriyle yapacağımız tartışmalarla fikirlerimizi kemale erdirmekten ve bu haliyle taleplerimizi görünür kılmaktan geçiyor. Evlerde, kafelerde, parklarda dostlarımızla sohbetlerimiz hayli anlamlı olsa da bunun ötesine geçilmedikçe aleladeleşiyor ve kayboluyor. Tam da bu sebeple teknolojinin yeni imkanlarını da sürece dahil ederek makul tartışmaları diriltmeli ve kamusallaştırmalıyız. Tüm bu yazılar, sohbetler yarınlarda yapılacak türlü türlü projeler de kolektif bir bilincin oluşması “kamu”nun gerçek bir “oyu” olması için zemin inşa edecektir. İşte o zaman baskılara dirençli, iktidar ya da muhalefet partileri tarafından tapulu malı olarak görülmeyen bilinçli bir “kamu” inşa etmek mümkün olabilir.