Bu gönderiyi okumak için gereken tahmini süre 4 dakikadır.
2018 yılında 10-12 Ağustos tarihleri arasında Macaristan’ın Bugac şehrine yakın bir yerde düzenlenen Turan Kurultayı’na gitme şansı yakalamıştım. Ailecek gittiğimiz etkinlikte Türkiye’den de katılımcılar olduğunu, TİKA’nın organizasyona destek verdiğini hatta bir sahne kurduğunu, bu sahnede Uygur dansçıların sahnede Çırpınırdı Karadeniz’e eşlik ettiğinde hissettiğim mutluluğu hatırlıyorum. Evde halen duran ve daha birkaç gün önce eşimle oynadığımız Mangala’yı da burada Türkiye’den gidenlerin açtığı stanttan satın almıştık. Ancak Türkiye’den ve klasik anlamda Türk Dünyası’ndan katılımın hayli sınırlı olduğunu fark etmem çok uzun sürmemişti. Bu katılımın yanında Türk Dünyası’nın temsili ise çarpıcı biçimde düşüktü.
Atlıların geçit töreninde örneğin, Macaristan’ın ve çevre ülkelerdeki Macar azınlıkların bayraklarını/flamalarını taşıyan atlıların en arkasında tek bir atlının Türkmenistan bayrağı taşıdığını fark etmiştim. Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve KKTC bayrağı taşıyan atlı hiç yoktu. Bizim “Turan Kurultayı” olarak adlandırıp heyecan duyarak katıldığımız kurultayda kurulan sahnelerin arkasında Macarca “magyar törzsi gyűlés” yazdığını, bunun İngilizce “Hungarian tribal assembly” Türkçe ise “Macar kabileler buluşması” anlamına geldiğini fark edince, açıkçası pek de bizlik bir yer olmadığına ikna olup Erciyes kurultaylarının artık düzenlenmiyor olmasına ne kadar öfkelendiğimi hissetmiştim.
Macaristan’daki etkinliğin çevre ülkelerde yaşayan Macar azınlıklarla irtibat kurmak için düzenlediği bu organizasyon neden Türkiye’deki, Azerbaycan’daki veya Kıbrıs’taki Türkleri bu kadar heyecanlandırıyordu ki? Slovakya’daki birkaç yüz bin, Sırbistan’daki iki yüz bin, Romanya’daki bir buçuk milyon Macar azınlığın temsilinin koskoca Türk Dünyası’nın toplamından birkaç misli büyük olduğu bu kurultay, neden Türkiye’de yankı buluyordu? Neden biz, nüfusunun toplamı 10 milyon olan Macarların bir araya gelerek milli şuurlarını ayakta tutmak için düzenlediği kurultaya katılmak için 1600 km yol gidiyorduk? Hadi ben yaşım gereği Erciyes’te kurultaya gitme fırsatını hiç yakalayamamıştım, gidenler neden o gençlik yıllarına geri dönüp heyecanlarını yaşatmak için buna muhtaçlardı?
Bütün bunların elbette çok meşru çok mantıklı cevapları vardı. Cevapsız tek soru ise belliydi: Neden Türk milliyetçiliğinin temsili görevi üstlenenler Irak Türkmenlerinin, Kırım Tatarlarının, Güney Azerbaycanlıların, Suriye Türkmenlerinin, Uygurların, Tatarların, Batı Trakya Türklerinin ve onlarca Türk halkının bir araya geleceği organizasyonlar yapmayı planları arasına almıyor, Türkiye’de düzenlenmesi planlanan bu etkinlikleri engelliyor ve insanları Macaristan’a gitmeye muhtaç bırakıyorlardı?
Soruların hepsi uzun süre zihnimi meşgul etti, kimisi cevaplandı, kimisi unutuldu gitti. Bunları araştırırken yanı başımızda yıllarca şampiyonluk mücadelesi verirken devletin çelmesine takılan Traktör’ün yaşadığı zorluklar ile Macaristan Devleti’nin çevre ülkelerdeki Macar azınlıkların futbol takımları için yaptırdığı stadyumların kıyası takıldı aklıma. Irak Türkmenlerinin her geçen yıl mevzi ve güç kaybeden siyasi mücadelesiyle Romanya’da Macarların Demokratik İttifakı’na sağlanan imkanları karşılaştırmak sıktı canımı. Türkiye’de Türk ve Türk Dünyası namına karar verenlerin 30 sene önce müstakil olmuş Macaristan kadar kararlı, karakterli, kapasiteli olmadıklarının farkındalığı çöktü üstüme.
Türkiye’de Türklük de Türk Dünyası da Turan da birkaç kişinin inisiyatifine, bütün yükü sırtlanmasına emanet. Birkaç yıldır konjonktür gereği medyada kendisine fazlaca yer bulan Türk Devletleri Teşkilatı da, düzenlenen Dünya Göçebe Oyunları da, sözde Türk Dünyası’na dair bilinç artırmak için kurulan teşkilatlar da birilerinin siyasi çıkar sağlama araçlarından fazlası olmadığından bu konudaki görüşümü değiştiremiyor. Birkaç kişi inisiyatif almalı, Türklük ve Türk Dünyası’na dair faaliyetleri sırtlanarak bir sonraki merhaleye taşımalı.
Yıllardır bu konu hakkında dostlarımla ettiğim sohbetler, Nevruz’da güzel bir organizasyonla önce Türk milliyetçilerini, sonra Türkleri, en son da Türk Dünyası’nı bir araya getirecek bir Kurultay fikrimizi pekiştirmişti. Ancak bir türlü harekete geçip bunu gerçekleştiremedik. Birileri yaptı.
Geçtiğimiz hafta sonu Ankara’da sosyal medyada teşkilatlanmış olan TTA Grup’un düzenlediği Türk Kültür Kampı gerçekleştirildi. Çok küçük bir kurumsal destek ve çok büyük emek ve fedakarlıklarla katılmaktan büyük gurur ve mutluluk duyduğumuz bir organizasyona ev sahipliği yaptı bir grup Türk milliyetçisi.
On binlerce insan akın etti etkinliğe. Sivil toplum kuruluşları stantlar açtı, konserler düzenlendi, çocuk oyun alanları kuruldu, at binildi, ok atıldı. Onlarca yıldır hasret olunan birlik ve beraberlik hiçbir siyasi partinin değil sivil toplumun öncülüğünde gerçekleştirildi.
Etkinliğe dair söylenecek çok söz var, ancak şu cümle yeterli; belki de beklenen katılımın çok üstünde olan katılım nedeniyle oluşan yoğunluklar dışında tek bir olumsuzluk yaşanmadı.
İki gün de neredeyse gün boyu alandaydık açtığımız stant sebebiyle, hiçbir taşkınlık olmadı. Otuz bin insan o sıcakta çeşitli sıralara girdi de bir kişi herhangi bir sıraya kaynamadı. Otoparkın yetersiz kalması nedeniyle yollar kilitlendi de bir kişi bir başkasına sesini yükseltmedi. Alanda yiyecek içecek satan stantlarda su tükendi de bir kişi suyunu, yemeğini paylaşmaktan çekinmedi. Ailelerin huzurlu bir şekilde vakit geçirebildiği alanları ve imkanları tesis etmek de bir hafta sonu için dahi olsa devlet kurumlarına, belediyelere değil Türk milliyetçilerine nasip oldu, çocukların saatler boyu yüzü güldü. Türk milletini sevmekte birleşenler, bütün farklılıklarını bir kenara bırakarak olağanüstü bir organizasyon ortaya çıkardı. Kısacası Türk milliyetçilerinin muazzam seciyesi kendisini gösterebileceği belki en zor şartlarda gösterdi.
Türk Kültür Kampı’nı uzun uzun anlatmak, övmek, insanlara örnek olmasını sağlamak gerek. Türk milletinin ve Türk milliyetçilerinin Türk Kültürü’ne, Türklük’e duyduğu açlık ve iştahın farkında olmak gerek. Ancak böyle Türk milletinin ve Türk milliyetçilerinin potansiyelinin farkına varacak, ancak böyle Türk Dünyası’nı bir araya getirme, Türk Dünyası’na öncü olma rolümüzü yerine getirebileceğiz.
Ben böyle bir yükü üstlenme cesareti gösteren TTA Grup’a, organizasyonda görevli olan tanıdığım tanımadığım bütün Türk milliyetçilerine en samimi şekilde teşekkür ediyorum. Aksaklıklar yaşanmasından korkarak sürekli diken üstünde bulunan arkadaşlarımızı bu muazzam organizasyon için de tebrik ediyorum. İnanıyorum ki Türk Kültür Kampı gelecek kurumsal destekler ve sponsorluklarla her geçen sene büyüyecek, kusursuzlaşacak ve en sonunda bütün Türk Dünyası’ndan insanların kucaklaştığı bir sahne haline gelecek. Biz de elimizden geldiği ölçüde bu organizasyona destek olacağız.