Yargılama Süreleri Üzerine

Bu gönderiyi okumak için gereken tahmini süre 5 dakikadır.

Birkaç gün önce sosyal medyada bir videoyla karşılaştım. Video Daily Islamist isimli bir hesap tarafından paylaşılmış ve Taliban’ın yönettiği Afganistan’da zorla evlendirilmek istenen bir kadının mahkemeye yaptığı başvuru hakkındaydı. Beş buçuk dakikalık videoda kadılık görevi ifa eden şahsın tarafları dinlediği ilk duruşmadan kesitler aktarılıyor, taraflarla yapılan kısa mülakatlar sergileniyor ve ilk duruşmanın ertesi günü yapılan karar duruşmasıyla birlikte mahkeme sürecinin sonucu paylaşılıyordu.[1] İzler izlemez, bu videonun bende çağrıştırdığı şeylerle ilgili bir yazı yazmak istedim. Birkaç haftadır yazmayı planladığım ve başlığını “Bu kadar Arap nereden çıktı?” olarak belirlediğim yazıdan da “Tayyip Erdoğan 2016’dan beri nasıl kazanıyor?” sorusuna cevap aramaya çalışacağım yazıdan da daha kolay olacağı için oturup hızlıca bu yazıyı hazırladım.

Elbette bu yazı, literatürde yer alan failed state kavramına en bariz örnek olarak verilen Afganistan’ı da, Taliban’ı Afganların millî kuvvetleri olarak gören alternatif görüşleri de içermiyor. Afganistan’da yaşayan kadınların karşılaştıkları zorluklar gibi sıkça işlenen toplumsal olaylar hakkında bir kanaat de belirtmiyor. Yahut Daily Islamist hesabının paylaşımlarını analiz ederek bunun bir operasyon hesabı olup olmadığı ya da mezkur videonun bir propaganda videosu olup olmadığı sorusuyla da hiç ilgilenmiyor. Benim meselem belli; henüz iki sene önce Afganistan’ın başkenti Kabil’de otoritesini tesis eden bir yapı, bir propaganda videosunda dahi olsa, bir nizayı kırk sekiz saat içinde hükme bağlarken, Türkiye Cumhuriyeti’nde herhangi bir dava sürecinin üç yahut dört sene sürmesinin korkunçluğu…

Elbette verilen hükmün adil olup olmadığı, temyiz ve istinaf gibi hukuki yolların ve usul kurallarının daha şeffaf ve daha adil bir yargılanma sağlaması amacıyla yargı sürelerinin uzadığı gibi birçok görüş ileri sürülerek bu kıyaslama saçma hatta art niyetli bulunabilir, saygı duyarım.[2] Lakin geçtiğimiz sene ekim ayında bir binicilik tesisinde ufak bir tartışmanın ardından yanında eşi ve çocukları olan, babası yaşındaki bir insana fiziki saldırı girişiminde bulunan kişiden şikayetçi olduğumuz davanın duruşmasının 11 ay sonra, yarın, görülecek olması durumuyla birlikte düşündüğümde bu kıyaslama pek de garip gelmiyor bana.

Mahkemeyle çok da işi olan bir insan olmayarak bu duruma şahsi tecrübelerimden iki örnek daha vermek isterim ki durumun vahameti iyice anlaşılsın. 2022 yılı aralık ayında bir dernekte bulunduğum saate tarihlenen bir trafik cezası, araç sahibi babam olduğu için babamın evine postalanmış. Ceza araç kullanırken telefon görüşmesi yapmakla ilgiliydi. Tabii ki o saatte araç kullanmadığımdan emin olduğum için hemen bir itiraz dilekçesi yazarak mahkemeye başvurduk. Dokuz ay geçti, devletimiz inşallah bir inceleme yapacak cezayı iptal edecek yahut faiziyle birlikte ödememe hükmedecek. Dokuz aylık faiziyle birlikte. Belki de mahkeme ödemeli o faizi, ne dersiniz? 2018 yılında Bilkent Üniversitesi’nden eve dönerken benimle ilgisi olmayan, yalnızca şahit olduğum bir trafik kazasında yaralanan sürücüye ilk müdahaleyi yapıp ambulansa yerleştirip eve dönmemin üstünden iki buçuk yıla yakın bir süre geçmişti ki bir gün bir avukat tarafından arandım. Arabuluculuk yaptığını belirttikten sonra karıştığım trafik kazasıyla ilgili görüşmek için ne zaman müsait olduğumu sordu. Görüşmeye gittiğimde ben de hasar kaybı davası açan taraf da şaşkındı, zira mahkemenin benim kusuruma hükmetmesi de, benden 50 metre uzakta gerçekleşen kazada hastaneye kaldırılmasına yardım ettiğim insanın alacaklı benim borçlu konuma düşmem de ancak şaşkınlıkla karşılaşılabilecek bir olaydı.

Allah’tan adliyelere yolu fazla düşen bir insan değilim de bu saçmalıklara maruz kalma sayım benim yaşımdaki bir insana göre hayli düşük. Bir de diğer vatandaşlarımızı düşünelim, kendisine, bir yakınına veya malına zarar verilmiş insanları, ne büyük zulüm değil mi?

Şöyle bir düşünelim, bir kira sözleşmesinin tutarı veya devamı hakkında ev sahibi ve kiracının anlaşmazlık yaşaması akabinde mahkeme yoluna gitmeleri demek iki sene boyunca mahkemenin hükmünü beklemek anlamına geliyor. Sokakta durduk yere size saldıran bir insanı, evinize giren bir hırsızı, otoparkta arabanıza çarpıp kaçan insanın hak ettiği cezayı alması için geçmesi gereken süreleri bir hesap edelim. Bu tahayyülü daha çirkin olaylara uzatalım hatta, bir çocuğa tecavüz eden bir sapığı, sokak ortasında herhangi bir insanı defalarca bıçaklayan bir vahşiyi veya uyuşturucu ticareti yapan bir zavallıyı kim cezalandıracak? Üç beş ayda iddianame hazırlayan savcı, bir sonraki duruşmayı en erken üç ay sonraya tarihlendiren hakim, süresinde rapor yetiştirmeye çalışan bilirkişi, veya birinci derecede nasılsa istinafa gidecek diye yalap şalap hükme bağlanmış binlerce dosyayla boğuşan yüksek yargı üyeleri mi? Suçlu onlar mı? Bu soruları sormak, bulduğumuz cevaplar ne olursa olsun ortaya çıkan sorunları çözmek konusunda bir iradeyi ortaya koymak bizlerin en önemli gündemlerinden birisi olmak zorunda.

Vaka-i adiyeden sayılmayacak davaları zikretmedim bile farkındaysanız. Altı senedir tutuklu olan Osman Kavala’nın ismini tutuklanmadan önce pek duyduğum söylenemez. Kendisiyle dünya görüşü anlamında en ufak bir ortak paydamın bulunduğunu ise şahsiyetime hakaret kabul ederim. Peki bir insanın, kim olduğu fark etmeksizin, beş sene boyunca cezaevinde hükümsüz bir şekilde tutuklu kalması kabul edilebilir bir durum mu? Bırakın tutuklu kalmasını bir dosyanın beş sene boyunca sürmesi bir devletin adalet sisteminin çökmekte olduğunun ispatı değil mi? Sözde muhalefetin bu yapısal sorunları dillendirmek ve memleketin asıl gündemi haline getirmek yerine, bir hükümlünün serbest kalması isteğini diline pelesenk etmesi bütün bu kaos içinde sürüp giden saçmalığının onayı anlamına gelmez mi? Bu sorunu sembolleşmiş bir dava üzerinden dile getirmenin ortaya çıkarabileceği soru işaretlerini “Osman Kavala’nın serbest kalmasını istiyorsanız bana oy verin.” diyen adaya oy vermediğimi beyan ederek baştan bertaraf edeyim. Zira Türkiye’deki en büyük sorunlardan ikisi gördüğüm Siyasi Partiler Kanunu’nun ve yargılama sürelerinin uzunluğunun ortaya çıkardığı toplumsal sorunların meyvesi olarak gördüğüm insanlara oy vermeyi içime sindiremedim. İktidarın ise, Yargı Reformu ismini vererek şaşalı törenlerle tanıtımını yaptığı, arabuluculuk gibi faydasız yöntemlerle sorunları daha karmaşık hale getirdiği ve tek çıktısının avukatlara yeşil pasaport verilmesi olan gelişmelerden beslenen öngörülerimle, bu sorunları çözmeye hiç niyeti olmadığı kanaatindeyim.

Hekimin şiddet gördüğünde adli makamlardan bir sonuç alamayacağını bildiği, ev sahibinin kiracısıyla arasındaki anlaşmazlığı mahkemenin çözemeyeceğinin farkında olduğu, suçluların suç işledikçe yaptırımdan ziyade maddi anlamda ödüllendirileceğini düşünerek şımardığı bir toplumda, çözümleri bireysel silahlanmada, şiddet kullanarak adaleti tesis etme çabasında ve alternatif muhakeme süreçlerinde arayan insanlarda en azından devlette bulduğum nispette suç bulamıyorum. Karşılaştığı veya karşılaşma potansiyeline inandığı saldırıların karşılıksız kalacağına inanan bir insanın pes ederek, kendisini güvende hissettiği bir yere taşınmasını da anlayabiliyorum. Türkiye’de yargı erki böyle faaliyet göstermeye devam ederse adalete duyulan inancın azalmasının sebep olacağı toplumsal sonuçlar zaman geçtikte daha içler açısı hale gelecektir. Bu durumda da kanunlara uyan vatandaşların uğrayacakları mağduriyetler bizleri beklemektedir diyebiliriz. O halde “Devletin dini adalettir.” sözü ışığında, Taliban’ın yönettiği Afganistan İslam Emirliği’nin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden daha dindar olmasını içimize sindirebilecek miyiz? Bence bütün mesele budur.

[1] https://twitter.com/dailyislamist/status/1699821789268918329

[2] Burada bir not düşmek gerekiyor: Bütün bu süreçler dahilinde yargılama sürelerini de içeren birçok sebep dolayısıyla adil yargılanma hakkının ihlali noktasında AİHS’ye taraf olan ülkeler arasında konumumuzun içler acısı olduğu sonucuna kısa bir araştırma neticesinde ulaşılabilir.

Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir