Bu gönderiyi okumak için gereken tahmini süre 4 dakikadır.
Gündemi sarsan suç örgütleri, cinayetler, tecavüzler arasında kendi gündemimizi oluşturmaya çalışmak hem bunları hem de genel durumumuzu iyileştirecek şeylerle meşgul olmak gibi heveslerle çeşitli işlere kalkışıyoruz ancak Türkiye, her zamanki gibi, evlatlarına kendisinden başka şeyle meşgul olma şansı tanımıyor. Hoş, bu meşguliyet kafa patlatma, üzüntü ve bir yere varmayan tartışmalar dışında bir sonuç doğuramıyor. Herkes figüran olmaya da “-mış” gibi yapmaya da çok alışmış. Şu her sabah yeni bir skandalla uyandığımız günlerde göğü sarsacak cinayetler ne hikmetse bir seçilmişi de bir atanmışı da yerinden etmeye yetmedi. Yetmezmiş gibi bir de uzun süredir alametleri görünen, bir süredir de her zaman olduğu gibi önden nabız yoklamak üzere konuşturulan aktörler tarafından dile getirilen yeni çözüm süreci birden, en yüksek perdeden kucağımıza bırakıldı. Vardığımız aşamada neredeyse Apo çıkacak, belki ağa paşa olacak belki Gölbaşı’nda emeklilik (!) yaşayacak.
Bizle aynı zamanı ve mekânı paylaşıp bir şey hakkında “o kadar da olmaz” diyebilen ya da kısa bir hayret anından sonra “yaparlar, ne yapmadılar ki” demeyen kalmış mıdır bilemiyorum. Şaşırmasak da şaşırmış gibi yapma, usulen bile bu sözler gündeme getirilirken şöyle bir öğürmek, kendine bir iğne batırmak insanı diri tutmaya yarayabilir. Zira belli ki bizim ataletimiz ancak düşman sevindiriyor.
Bir zamanlar Apo için idam ipi fırlatan Bahçeli’nin son açıklamasının ardından kopan tartışmalarda bölücü terör örgütünün sözde liderine fazla güç atfediliyor. Burada Öcalan’ın örgütte ciddi bir karizması olduğu, tek sözüyle her şeyi başlatıp bitirebileceği inancı var. Her ne kadar kötü ve alçakça olsa da örgütün doktrinlerini belirlemiş, fiilen çatışmış ve esir düşmüş lider kültüyle terör örgütü için önemli biri olabilir. Diğer bir yandan da bu örgütün sözde önderiyle temas bile kurmadığı on yılları var. Kursa dahi ikincil aktörler araya girer girmez başlayan uzaklaşma söz konusu. Sıradan bir militan ve sahadaki yöneticiler arasındaki mesafeye ek olarak bir yerlerden arada mektubu ya da sözlü mesajı gelen belki cismi bile önemsizleşmiş bir kişinin açıklamasına fazla bel bağlanıyor. Apo ve bir kısım Apocular tasfiye edilse dahi örgütün Suriye başta olmak üzere yıllardır sahada olan sözde yönetici ve militanların aktif olarak taşeronluk yaptıkları dış güçler ve onların güdümündekilerin geri çekileceğini düşünmek zor. PKK’nın Suriye uzantısının da birçok ülke için müttefik olarak görüldüğünü de hatırlatmama gerek yoktur diye düşünüyorum.
İsrail-ABD ve dahi Rusya’nın bölgedeki emelleri için kullandığı karma yapılı bu örgütü bir şekilde yeni ambalajlı çözüm süreciyle yok edeceksiniz diyelim. Savaş koşulları olgunlaşıyor, içeride birlik sağlayıp hazırlanacaksınız diyelim. Önce vatandaşlarınızın kendini silahlı çetelere, kaçaklara, özel hastane çetelerine hatta sokak köpeklerine karşı güvende hissetmesini sağlamak işiniz değil midir? Bozuk bir ekonomi, inançsız bir halkla bir savaşa ne kadar hazır olabilirsiniz? Malum konuşmanın ilk bölümü (ki üçte biridir) tamamen ekonominin nasıl düzeldiği, uygulanan politikaların ne denli isabetli olduğu ve her şartta sürmesi gerektiği mesajlarından ibaretti. Burayı herhangi bir haberde görmemiş olabilirsiniz. Belki de tam olarak saklanmaya çalışılan kısım burasıdır.
Bizi köpeklere kırdıran, çocuklarımızı (ve muhtemelen tüm hastalarımızı) hastane köşelerinde öldüren, kötü yapılarda, düşük kaliteli gıdalarla yaşamamıza sebep olan şey yani kâr güdüsü, yani sermayenin işleyişi önümüze yeni bir gündem attı. Belli ki saklanması gereken şeyler var. Yanlış anlaşılmak da istemem: “bu sahte gündemdir, buradan ciddi bir şey çıkmaz” demiyorum. “Çözüm” kanalı açılırsa bunu da uygulayacaklardır zira böyle etnik temelli bir çatışmanın körüklenmesi, milletin ve şehitlerinin tahkirinden başka bir şey olmayan formüllerle milli kimliğin çiğnenmesi, vatandaşlığın parçalanması ancak ve ancak onun koruduğu sıradan vatandaşın aleyhine ve “egemenlerin” lehine olabilir. Bu gündemle başlayan tartışmalar art niyetli sermaye-mafya-siyaset işbirliğinin bir sonucu olarak yeni Anayasa ile “biz” ve “bizim” diyebileceğimiz her şeyi mahvedecek bir tüy dikme operasyonuyla da sonuçlanabilir.
Öyle inanıyorum ki Apo’nun çıkmasını da millet meclisinde konuşmasını da gururuna yediremeyecek insan sayısı dişe dokunur, avuca gelir ciddi bir kitle oluşturacaktır. Yok eğer değilse zaten ne olacaksa olsun. Eğer o kadarsak birbirimizi bulmamız, birbirimizle temas kurmamız ve daha ağır şartlara hazırlanmamız gerekir. Bu sefer ülkenin dört bir yanına yayılmış birbirimizle temasımızı kolaylaştıran bir teşkilatlanma düzenimiz de olmayacak gibi görünüyor. Haliyle bireylere, STK’lara ve adı konmuş konmamış topluluklara daha çok iş düşüyor. Tembellik edemeyiz, yedek planları, hesabına çalıştıkları gavurlarıyla çok uzun süredir bu işlerde uzmanlaşmış ve birçok planı olan art niyetli çetelerle sarılmış durumdayız.
Sahipsiziz demeyeceğim, ergenliği bırakıp erginliğe varmak lazım, biz asıl kuvvetimizi kastedilen anlamda sahipsizliğimizde bulacağız. Sahibimiz olsa olsa Allah olur, olsak olsak vatanımızın sahibi oluruz. Türkler Türkiye’ye adını vermiştir, bu topraklar için savaşanlara da çok fazla soru sorulmadan Türk denilmiştir. Madem ki vatanıyla anlam ve cisim bulmuş bir kitleyiz onunla başlayan hikayemiz de ancak onunla bitecektir. Bize anayurdunuz oradadır diye uzak diyarları gösterenlere inat anamız da babamız da vatandır, burada başlayan hikayemiz burada bitecektir.
Yükümüz ağır, vaktimiz dar, imkanlarımız kısıtlı ancak yaşıyorsak enseyi karartamayız. Bölücü terör örgütünün sözde asayiş birimleriyle sözde denetimler yaptığı, kışlada asker intiharlarının patladığı günlerde bu işin sonunun kötü olduğunu söylediğimi, dahası bu haberleri paylaştığımız için bile deli muamelesi görüyorduk. Oysa o zulmetlerden çıktık. Bölücü örgütle yeniden mücadele başladı ve üzerine bir de ordunun ve bürokrasinin kılcallarına sızmış paralel yapılanmayı yendik. Biz az buz bir kuvvet değiliz. Biz parti liderleri, zenginler, müstemleke aydınları, başka ülkelerde hesapları ya da aklında kaçabileceği yerlerin listesi olanlar çıkarıldığında kalanlarız, sıradan insanlarız, vatandaşız, Türk milletiyiz. Ne gitmek isteyen ne gidecek yeri olan, kaybedeceği malı gözüne görünmeyen, kendi yurdunda kendi ezanı ve bayrağıyla yaşadığı izzetli hayatı dışında kaybedeceği bir şey olmayan insanların üzerine gelsinler, gelsinler de evdeki hesapla çarşı hesabını bir görelim.