El Sıkışma Problemi

Bu gönderiyi okumak için gereken tahmini süre 4 dakikadır.

Geçen hafta biri ulusal diğeri uluslararası gündemi meşgul eden iki el sıkışma hadisesi yaşandı. Tokalaşmak deyip geçmemek lazım. Dostunuzu, düşmanınızı belli edersiniz. Tercihlerinizi gösterirsiniz. Pandemi döneminde el sıkışmanın “elimde silah yok, niyetim barış” gibi anlamlara geldiğine dair şeyler dinlemiştim.[1] El sıkışmanın nedenini bilmesek de sonuçlarını bilebiliriz. Tokalaştığınız kişi kuvvetle elinizi sıkıyor hatta bir iki parmağı bileğinize baskı uyguluyorsa muhtemelen (bir de kafa tokuşturuyorsa kesinlikle) ülkücüdür. Bu şekilde tokalaşmayı nerede ve kimden öğrendim bilmiyorum ama ilköğretim öğrencisi hâlime milliyetçilikle ilgili sorular sorulmasına ve babamın ülkücüğünün sorulmasına vesile olmuştur. Musâfaha eden birisi mescit ehli, dindar birisidir ya da çevresi öyledir ve tokalaşmayı öyle öğrenmiştir. İşin sol kanadını bilemiyorum. Bunun dışında günlük hayatta el ucuyla belli belirsiz tokalaşan birisi asfalyalarınızı attırmaya yeter. Tuttuğunuz elin ıslak ya da pis olması sizi rahatsız eder. Elinizi tam sıkıp gözlerinizin içine bakarak gülümseyen birisi güven verir vs. örnekleri çoğaltmak mümkün. Görünen o ki bir eli niye, nasıl, nerede, ne zaman sıktığınız ve elin kimin olduğu soruları bir hayli önemli. Burada da bahsi geçenlerden ilkini, Devlet Bahçeli’nin tokalaşmasını ele alacağız. Diğeriyse Ahmed eş-Şera’nın (el’Cevlani) tokalaşması başka bir bağlamda ikinci yazıda ele alınacak.

İlk tokalaşma  bahsinde Devlet Bahçeli daha önce kapatılsın dediği, terörist dediği partililerin elini sıktı, DEM Parti’nin İmralı heyetini kapılarda karşıladı. Ahmet Türk, Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder’den mürekkep heyet “olumlu” bir görüşme gerçekleştirmiş, eller nerede sıkıldı sorusunun cevabıysa maalesef milli egemenliğimizin sembolü TBMM. Tabii, Türkmen Beyi’nin adetidir; muhaliflerine, eski ülkücü yeni fetullahçılara, Ahmet Türk[2] gibilere yer yer el uzatma hareketlerinde bulunur, uzlaşma teklifleri yapar hatta mahkumları kurtarır (ya da önden giderek yolu temizler, yorumlar çeşitlenebilir). Bu sefer de PKK sorununu çözmek adına (partinin Kürt sorunu yok PKK sorunu var teması işlenmeye devam ediyor) Öcalan’a el uzattı ve bu hamlesiyle çok sevilen bir aktöre dönüşüverdi. Çok iyi hatırlanacağı üzere 2023 seçimlerinde solumuz için merkez veya aşırı olmanın tek ölçütü Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını desteklemekti. Mesela İyi Parti masadan kalktığı 3 Mart’tan geri oturtulduğu 6 Mart’a kadar aşırı, 6 Mart’ta ise tekrar merkez olmuştu. Başlayan yeni süreçte solda “katil” devlet ve “faşist” MHP ile el ele kol kola olunması pek sorun yaratmamamış gibi duruyor. Hatta MHP birden merkeze yerleşti.[3]

DEM Parti 2023 seçimlerinde bölücü terör örgütü liderine özgürlük vaat ederken seçim sonrasında “tecrit” bitmeli söylemine sarılmıştı. Ne hikmetse Bahçeli de durumu tecrit diye nitelendirdi. DEM ayrıca 2024’ün temmuz ayında; ölüm cezaları ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülen veya ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına mahkûm olan terör suçluları için koşullu salıverme yasağının kaldırılması ve ek geçici maddeyle daha önce verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının infazında yirmi beşinci yıldan başlayarak koşullu salıverilme şartlarının değerlendirilmesi için kanun teklifi verdi.[4] Bahçeli’nin ekim açıklamalarından bu yana da ülke gündemimiz Apo ve çözüm süreci. Tartışma programlarında ve sosyal medyada uzun süredir dillendirilen süreç işte kucağımızda.

Şimdilik elin niye sıkıldığına dair kuvvetli bir delilimiz yok. İddia sorunu çözmek için olduğu yönünde, burası cepte. Daha gerçek bir cevap arıyorsak anlamak için biraz daha izlemek gerekecektir ancak işleyen süreci seyredip terörü bitirme ve barışı sağlama vaatleri dışında olaylardan uzakta ve sessiz kalan Erdoğan’ın iktidarını uzatma hatta yeni anayasa yapma hamlesi olma ihtimali daha gerçekçi. Bu son söylediğim aynı zamanda elin ne zaman sıkıldığına dair soruya da cevap olabilir. İktidarın ömrünü uzatmaya çalıştığı zaman. Bir de zaman analizimize dar ve sabit gelirlilerin ezilmesiyle krizden çıkılmaya çalışılan, verginin tabana y-a-y-ı-l-d-ı-ğ-ı günleri de eklemeliyiz.

Milliyetçiler Çözüm Süreci ve Kürt sorunu hakkında henüz ciddi değerlendirmeler yapmadılar sanırım. Hem kendi milliyetçilerin pozisyonlarını hem de süreç ve sorunun kendisini inceleyen güzel olduğunu düşündüğünüz değerlendirmeleri benimle de paylaşın lütfen. Mesela genel yorumlarımdan birisini paylaşmak isterim. Herhalde kendimizin parçası olduğu çözüm sürecini değerlendirirken ne yaptıysak samimiyetle yaptığımızı işten de kaçmadığımızı düşünüyorum ancak partinin asıl işlevinin bizi teskin ve terbiye etmek yani pasifize etmek olduğunu kabul etmeye başlıyorum. Bu kez görevi İyi Parti ve Zafer Partisi üstlenecek gibi duruyor ve bu sefer daha önceki gibi tabanda karşılaşmalar ve çatışmalardan uzak parti elitleri arasında yürümesine özen gösterecekler gibi duruyor. Bu gibi yorumlardan önce sürecin objektif unsurları üzerine yazmak ve sürecin ne idüğünü iyice kavramak gerekir sanırım. Bu süreç analizi de başka bir yazının hakkı olsun.

Bir önceki süreçte milliyetçi kitle ve kurumlar tam olarak sürecin karşısındaydı. Ulusalcıların da hakkını teslim etmek lazım, lise ve üniversitelerde TGB’giller çözüm süreci karşısında, bizim yanımızdaydı. Seçimlerde ve sokak hareketliliğinde görüldü ki milliyetçilik bir (ya da iki) partinin oyundan ibaret değilmiş ve sonuçlara ciddi etki edebilirmiş. Bu sefer milliyetçilerin tarihi kalesi MHP eliyle işaret fitili ateşlendi, ilk büyük hatayı anlamış ve değiştirmişler gibi duruyor. Yeni süreçte milliyetçi cephenin bölünmüşlüğüyle ciddi ve tek merkezli bir itiraz olmayacak gibi görünüyor. Üniversitelerde “karşıt görüşlü” öğrenci kavgası olarak lanse edilen PKK’lılarla Ülkücülerin kavgaları da olmayacak ya da çok kısıtlı olacak gibi zira üniversitelerde süreç sonrasında artan ülkücü hakimiyeti devam ediyor. Bölünmüşlüğüne rağmen milliyetçi cephe ortak bir refleks gösterebilirse MHP istenen bölünmeyi yaratamamış olur ve ilk çözüm sürecindeki gibi bir milliyetçi karşı cephe birçok şeyi değiştirecektir.

Yer yer seçtiği isimlerin davalarına yaptığı yorumlarla gündem belirleyen ve hakkında yorum  yaptığı kişileri kurtaran Bilge Lider bakalım bu sefer başarılı olacak mı?

[1] Okunabilecek bir misal: https://arkeofili.com/el-sikismak-ne-zaman-basladi-ve-neden-el-sikisiyoruz/.

[2] 2009 DTP kapatma davasında aldığı 5 yıllık siyaset yasağı daha bitmediği için 2014’te bağımsız aday olarak belediye başkanı seçildi. 2016’nın sonunda yerine kayyum atandı ve 2017’de Devlet Bahçeli’nin çağrısından sonra salındı, 2019’da HDP adayı olarak tekrar seçildi 6 ay sonra tekrar kayyum atandı, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde DEM parti adayı olarak seçildi ve daha iki ay önce tekrar kayyum atandı.

[3] İnanmayan Ruşen Bey’i dinlesin: https://www.youtube.com/watch?v=1bBisMdK_FQ

[4]https://www.demparti.org.tr/Images/UserFiles/Documents/Editor/2024/agirlastirilmis-muebbet-kanun-teklifi.pdf

*Görsel yapay zekaya yaptırılmıştır.

Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir