Bu gönderiyi okumak için gereken tahmini süre 2 dakikadır.
“Çocukluk insanın anavatanıdır” derler, pek sevdiğim bir söz. Bizi çocukluğumuza götüren bazen bir yemek, bazen bir oyun, bazen bir fotoğraf, bazen de bir ses olabilir. Ne zaman çocukluğumu anımsasam güzel hatıralarım zihnime hücum eder.
Uzun yıllar Üsküdar’da yaşadım fakat çocukluğuma dair güzel yaz anılarım memleketimiz Bursa’dadır. Karnelerimizi alır almaz yaz aylarımızı geçirmek için memleketimize giderdik. Bu bizim için kardeşimle beraber aslında İstanbul’da yapamayacağımız bütün haytalıkların başlangıcı demekti. Sevgili babaannem haziran ayı başında yılın en “telaşeli” işine girişir komşu kadınlarla beraber evimizi bahçe duvarlarıyla birlikte bembeyaz kireçle badana yapardı. Badananın bittiğini haber alınca bizim için vize verilmiş olurdu. Bursa’ya varır varmaz evvela bisikletlerimizin bakımlarını yapar, sonrasında kendimizi sokaklara atardık. Çizgi filmle başlayan günümüz camii kuran kursuyla devam eder öğleden sonra da kah sokaklarda bisikletle gezer kah okul bahçelerinde saatlerce futbol oynar meyve ağaçlarından meyveler yerdik. Mahallede nerede acıksak hep beraber o arkadaşın evine girip yemek yerdik. Bursa’da adet olduğu üzere komşu kadınlara “komşuanne”, eşlerine de “komşubaba” derdik.
Babaannem biz uyanmadan evi, avluyu ve sokağı süpürür, annemse kahvaltımızı hazırlardı. Erken uyandığım bazı sabahlar üst kattaki pencereden onun bahçeyi titizlikle süpürmesini izlerdim. Evimizin önünden nazlı nazlı akan Kirmasti çayının serinliğinde sabah ötüşlerini yapan kumrularla babaannemin hareketleri zihnime birlikte kazınmış olsa gerek. Ne zaman bir kumru sesi duysam bu ses beni taa çocukluğuma, çocukluğumun Bursasına götürür. Zira İstanbul’un keşmekeşinde sesini duyurabilen kuş martıdır.
Kumru seslerini bazen “gugukçuk”, bazen de “yusufçuk” olarak işitirdik. Bunlarla ilgili çeşitli hikayeler anlatılırdı. İki kumrunun sohbeti şöyle ilerlermiş:
-Gugukçuk
-Yusufçuk
-Ne yersin?
-Buğdaycık
-Hani bana?
-Yok sana
Fakat bunlardan en ilginci Münire komşuannenin anlattığıydı. Bu kuşlar aslında “İstanbul’a gidelim, İstanbul’a gidelim” diye öterlermiş fakat alıp İstanbul’a götürürsen de ölüverirlermiş.
Sevgili babaannemi, biricik kumrumuzu Ağustos ayının başında kaybettik. Benimle ne zaman konuşsa mürüvvetimi görmek arzusunda bahseder “ben yerime gitmeden göreydim” derdi. Ben de bu arzusunu yerine getirmek için evlenmek muradım olan sevgilimle bir cumartesi günü memlekete doğru yola çıktım. Birkaç gün öncesinden evi saran heyecan ve tatlı telaş biz avludan girer girmez yerini büyük bir neşeye bıraktı. Birlikte çok keyifli vakit geçirdik. Tevafuk o gün ziyarete gelen akrabalarımız ve çok sevdiğim arkadaşlarım da avluda bizimleydi. Meğerse son bir haftadır akrabalar, komşular çevresindeki hemen hemen herkes babaannemi ziyarete gelmiş, bazı komşulara da annemle birlikte ziyarete gitmişler. Veda ziyaretleri bir şekilde tamamlanmış, sonradan idrak ettik.
Ertesi sabah namazını kıldıktan sonra gelin olarak geldiği ve tam 70 yılını geçirdiği avluyu son defa sevgilimle birlikte gezdi. Evimizin avlusunda, koca ağaçların gölgesinde ve Kirmastı çayının esintisinde uzandığı sedirde son nefesini verdi. Tüm vasiyetleri yerine getirildi, yattığı yer nur olsun.
“Bir ezanla bir sela arası hayat” nasıl dosdoğru yaşanırsa o da öyle yaşadı. Tanıdığı tanımadığı herkese sürekli duâ eder, bize de öyle tembihlerdi. Hiç kimse için ağzından en ufak bir kötü söz çıkmazdı. Çocukları çok severdi. Bahçesinde arkadaşlarından aldığı çiçekleri yetiştirir, her birini suladıkça o arkadaşını hatırlar ve geçmişlerine rahmet okurdu. Hatta ben doğduğumda avlumuza küçük bir dişbudak ağacı fidesi dikmişti. Benimle aynı yaşta olup boyu benden katbekat uzun olan bu ağaca ben ağaç kardeşim derim. Dünyanın neresinde olursam olayım onun duâsı arkamdaydı, şimdi duâsız kalmış hissediyorum. Dünyaya geldiğim gün takvim yaprağını saklamıştı. Sonrasında her yeni yıl takviminde doğum günümün sayfasını kıvırırdı, artık o da kıvrılmayacak.
Allah’ın varlığına ve birliğine iman etmiş olan ben, bir kere daha anladım ki hayatta hiçbir şey tesadüf değil. İlahi planda her şey muntazaman ilerliyor. Sevgili babaanneciğim hepimizi etrafına topladı, son arzusu yerine geldi. Birkaç gün sonra duyduğum bir kumru sesi bana Münire komşuanneyi ve anlattığı kumru hikâyesini hatırlattı. O zaman anladım ki bizim biricik kumrumuz da son dileğini sürekli tekrarladı ve yerine geldikten sonra dar-ı bekaya irtihal etti. Bu sebepten bu yazı tüm kumrulara ithaf olunur. Mekânları cennet olsun.