Bu gönderiyi okumak için gereken tahmini süre 3 dakikadır.
Çakır ayaz bir Ankara akşamında, mahallemin civarında bir yürüyüşe çıktım. Her amaçsız yürüyüşte olduğu gibi bu akşam yürüyüşünde de en keyif aldığım şeylerden birisi etrafta yeni ne var ne yok diye binaları, elektrik direklerini ve panoları şöyle bir süzmek. Buralara asılı ilanlardan bildiriyorum, gündemimiz tamamen yerel seçim. İ… mahallesi muhtar adaylarından birisi milletimiz için en iyi seçeneğin kendisi olduğu iddiasında, Ç… mahallesi muhtar adaylarından birisi en ileriye gitmek için kendisini tercih etmemiz gerektiğini söylüyor, F… mahallesi muhtar adaylarından birisi de kendisinden son derece emin bir şekilde neden onu tercih etmemiz gerektiğini temellendirmek yerine ona verdiğimiz yetki ile derhal etkiyi göreceğimize ilişkin bıçkın bir teminatta bulunuyor. Bunların hepsi de gayet güzel matbaalarla çalışmışlar, kaliteli kağıtlar ve parlak mürekkeplerle ilgi çekici ve göze hitap eden afişler hazırlamışlar.
Buraya kadar her şey çok güzel. Peki, mahallemizin muhtarı kim biliyor muyuz? Bunu bilme ihtimalimiz ileride soracağım sorulara nispeten biraz daha yüksek. Acaba muhtarımızın yetkileri neler, yani mahallemiz için neleri yapmaya gücü yeter, bunlardan haberdar mıyız? Açıkçası bunu bildiğimizi, daha doğrusu pek de önemsediğimizi dahi sanmıyorum. Son ve kritik sorum da şu, aramızda mahallesinin muhtarının şu veya bu kişi olması sebebiyle hayatında somut bir etki gören var mı? Çok az sayıda kişi bize mahallesinin muhtarının Nezihe Hanım değil de Feridun Bey olduğu için hayatının kayda değer bir biçimde güzelleştiğini söyleyebilir. Muhtemelen bunu söyleyen kişi de Feridun Bey’in kendisi, eşi, oğlu, kızı veya en azından yakın bir akrabası ya da arkadaşı olabilir. Tebligatlarımı ne güzel almış, ikametgah ilmuhaberimi bana ne de güzel verdi, ben çok mutluyum Feridun Bey’in yönetiminde diyen bir kişiye rastlama ihtimalimiz ise oldukça düşük.
Tabii, muhtarlarda suç bulmuyorum. Ben mahallemde biraz daha itibar kazanmak istiyorum, devlet tarafından bir ölçüde muhatap alınmak güzel, biraz maaş da fena olmaz hani, silah ruhsatı almak için güzel bir imkan bu… gibi gerçekleri tutup da afişlere yazamazlar ya canım! Bu siyaset oyununa ucundan kıyısından da olsa bir adım atıyorsan, kuralına göre oynamayı bilmen lazım. Beni seçin ben milletimiz için en iyisiyim, ben aydın yarınların temsilcisiyim, ben bu davanın neferiyim cinsinden şeyler söylemezsek nasıl olur bu siyaset işleri, biz nasıl gemimizi yürütebiliriz? Bunları artık doğal kabul etmek lazım.
Bu düşünceler içerisinde soğuğa aldırış etmeden birkaç adım daha atıp ana caddeye çıkıyorum. Ana cadde çok daha güzel, çok daha şenlikli. Afişler daha büyük, renkler daha parlak ve elbette ki iddialar da bir o kadar büyük ve parlak! Doğru tahmin ettiniz, artık belediye başkan adayları boy gösteriyor. Bunlar muhtarlarla kıyaslanmayacak derecede tutkulu ve profesyonel. Tutkularını okuyucuların hayal gücüne bırakıyorum, fakat profesyonel oldukları apaçık. Muhtarların üstüne belki kimse pek fazla düşünmüyor, kaldı ki onların çok daha masum istekleri var; fakat, belediye başkanlarının işlerinin güçlerinin rantı iyi bir şekilde dağıtmak ve bu yolla güç, kariyer ve hatta bazı iddialara göre para kazanmak olduğunu sağır sultan bile biliyor. Belediye kelimesi dahi telaffuz edildiğinde sanıyorum vatandaşlarımızın büyük bir çoğunluğunun aklına ihaleler, birilerine tahsis edilen projeler ve buralardan nemalanan binlerce insan geliyor. Müteahhitler, güzel bahçeli evler, çakarlı siyah arabalar, çoğunlukla da para yemenin hakkını son derece güzel veren zengin çocuklar… Doğrusunu yanlışını bilemem diyeyim; fakat gerçeği konuşacaksak, belediye dediğimizde bunların hepsi aklımıza geliyor. Yine de ne hikmetse bu kocaman mızrağı bu değerli büyüklerimiz bir çuvala sığdırmayı başarıyorlar. Bir şekilde yüzümüze tatlı tatlı gülümseyip: “Olur mu canım seçmenim, canım hemşerim biz olmazsak sizin haliniz nice olurdu, biz sizlere hizmet etmek için canımızı dişimize takan pirüpak insan evlatlarıyız!” mesajını veriyorlar biz de kuzu kuzu gidip oy veriyoruz. Söyleyin bana, bu profesyonellik değilse nedir?
Üstüne üstlük, oy vermekle de kalmayıp gerçek ayan beyan ortada olmasına rağmen ciddi bir heyecan içerisinde adayları savunuyoruz, değerlendiriyoruz, tartışıyoruz. Belki eşimiz dostumuzla kavga ediyoruz fikirlerimizi savunurken. Bu profesyonellik bize de sirayet ediyor tabii. “Hayır kardeşim, benim savunduğum aday oturacak o en güzel villada, oğlu bir kadeh buzlu rakı eşliğinde en yağlı kuzu kaburgayı yiyecek o önüne en güzel BMW arabasını çektiği mekanda!” demek yerine, büyük çoğunluğu bize söylenmiş olan basit kalıpları tekrar ederek şehir için, toplum için bunun neden iyi olacağını filan anlatıyoruz birbirimize. Gülünç bir şey! Fakat gülünç olsa da, başkanımızın çok kıymetli oğlunun rakısına attığı buz gibi gerçek.
Eh tabii, hava da buz gibi soğuk. En iyisi, ben böyle zararlı fikirleri bir kenara bırakayım da evime geri döneyim. Takip etmem gereken çok sıcak bir gündem var. Bakalım anketler ne diyor, kazanacak mı acep bizim başkan? Çünkü bu benim için bir hayat memat meselesi!