Bu gönderiyi okumak için gereken tahmini süre 2 dakikadır.
Bugün Türk tarihinin gördüğü en büyük yıkımlardan birinin yıl dönümünü yaşıyoruz. İdrak ediyoruz demeyi arzu ederdim. Fakat inanmadığım bir şeyi dile getirmek istemiyorum. Yıl dönümünü yaşadığımız bu afeti anlamak gibi bir iddiada bulunmayışın ötesinde unuttuklarımızı konuşmamız gerektiğini düşünüyorum. Zira bugün öyle bir gün ki yaşanan her felaketin yıl dönümünde olduğu üzere hepimizin çoktan unuttuğu bir konuyu unutmamaya ve unutturmamaya yeminler ediyoruz.
Haliyle riyakar bir unutturmayacağız yerine bir yılda unuttuklarımızdan kalan kırıntıları bir yerlere not düşmekte fayda var. Bu sebeple henüz unutmadıklarından bahseden ben olacağıma göre, sizlerden hafızama güvenmenizi talep etmeyi bir başlangıç mutabakatı olarak ele alabiliriz. Zira büyük acıların, her zihinde bıraktığı izler farklı oluyor.
6 Şubat 2023 sabahına büyük bir deprem yaşandığı haberiyle uyandım. Başlangıçta meselenin ciddiyetini kavrayacak bir haber akışına, kıymet verdiğim bir iş arkadaşımın ailesinin depremden etkilendiği bilgisini edindiğim ana kadar sahip değildim. Arkadaşımın ailesinin depremden etkilendiğini öğrendikten sonra haberlere daha detaylı bakınca depremin hissedildiği alanın büyüklüğünü fark ettiğimde kapıldığım dehşet unutamadıklarım arasında. Ardından bu illerdeki arkadaşlarıma ulaşma çabası, daha sonra bu illere ulaşma gayreti…
Depremin ardından ikinci akşamda Adıyaman’a ulaştığımızda valiliğin halini unutmadıklarım arasında listelemeye mecburum. Valiliğin giriş kapısından itibaren yerlere yatmış insanları, lavabolardan koridorlara taşan sahneleri, valinin makam odası ve hatta valilik arşivi dahil depremin etkisiyle kilitleri kırılmış bütün kapıların güvenlik zafiyetini doruğa çıkaracak şekilde başıboşluğunu… Zannediyorum hayatım boyunca unutmayı başaramayacağım birkaç gece ve sahneden biridir. Adıyaman, o gece devletsizliğin acı tadını alırken biz de bütün bunların şahidi olmak dışında bir şey yapamadık.
O gecenin nasıl geçtiğini, sabahın nasıl geldiğini hatırlamıyorum. Şehrin aydınlanmasıyla beraber enkazın büyüklüğü kendini çok daha fazla ele verdi. Geceleyin yakılan seyrek ateşlerin ışığı ve bu ışığın açığa çıkardığı toz görünmez olmuş yerini yerle bir olmuş büyük bir şehir almıştı. Enkazın bulunmadığı hemen her yer insanlar tarafından çeşitli yöntemlerle yaşam alanı haline getirilmiş, yüksekliği insan boyunu aşan birbirine yakın her üç, dört şeyin arasına çekilen muşambalar, battaniyelerle insanların içine sığınabileceği alanlar yaratılmıştı. Çadırlar oldukça seyrek ve az sayıdaydı.
Enkazların başında da durum şehrin merkezinden farklı değildi. İnsanlar kendi imkanlarıyla sevdiklerini diri ya da ölü olarak enkazın altından almaya çalışıyordu. Anda, Beşir, İHH ve yabancı arama kurtarma ekipleri dışında enkazların başında da büyük bir yalnızlık mevcuttu. Büyük caddelerde ve sokak aralarında bu ekipler ile yine sivil inisiyatifler olarak birkaç inşaat şirketinin bölgeye gönderdiği iş araçlarından başka bir şeye rastlamak pek mümkün değildi. Şehrin en merkezi konumlarından birinde olmamıza rağmen ilk AFAD görevlisini gördüğümde yanılmıyorsam depremin dördüncü ya da beşinci gününe girilmişti.
Üçüncü günden itibaren artan sivil inisiyatifse büyük oranda insani yardıma yönelikti. Bir süre sonra çok yüksek ihtimalle koordinasyonsuzluk nedeniyle bu insani yardım faaliyetleri de dağınık ve işlevsiz bir görüntü vermeye başladı. Zira gelen yardımların yönlendirilmesi konusunda oluşan aksaklık nedeniyle pek çok yardım tırı şehre girdikten sonra getirdiği malzemeleri meydana yığıp şehirden geri çıkıyordu. Bu gibi nedenlerle şehre ulaşan su, konserve ve sair yiyeceklerin büyük bir kısmı ya bozularak, ya donarak israf oldu.
Şahitliğimi yazılı olarak kayıt altına almaktan başka bir çaba içermeyen bu yazımı bugüne de değinerek, sözü de fazlasıyla uzatmadan bitirmek istiyorum. Gelinen noktada depremden bir ders çıkardığımızı, yaşananları unutmadığımızı söylemek pek de mümkün görünmüyor.
Türkiye’nin en büyük afetinin yıl dönümünü vaatlerin ve geçmiş döneme dair böbürlenmelerin kaçak kat izinleriyle, imar barışlarıyla doldurulduğu bir seçim döneminde geçiriyoruz. Hal böyleyken ders çıkardığımızı iddia etmek güç. Her ne ise, unutmayacağız, unutturmayacağız demeyi boşverelim çünkü unutalı bir hayli zaman oldu.