Bu gönderiyi okumak için gereken tahmini süre 5 dakikadır.
Fransız Devrimi ile beraber ortaya çıkan özgürlük, eşitlik ve kardeşlik sloganları üç temel siyasi akımın temel kavramı olmuştur: Sırasıyla liberalizm, sosyalizm ve milliyetçilik. Bu siyasi ideolojileri ayrıştıran da temel aldıkları yukarıdaki üç aksiyom oldu. Bu üç aksiyom, birbiriyle neredeyse kesişmeyen üç farklı boyutu oluşturmaktadır. Esasında bu üç aksiyomun herhangi birinde güçlü bir pozisyonu sahiplenmek, yukarıda zikredilen üç farklı ideolojik aksın birinde bulunmaya işaret eder. İlgili boyutta güçlü bir pozisyonu sahiplenirken, diğer boyutlarda sahiplenilen pozisyon bu üç ana ideolojinin fraksiyonlarının oluşmasına sebep olur. Düşüncem odur ki siyasal ideolojileri böyle bir kavramsallaştırma içerisinde ele almak, modern dünya tarihini ve Türkiye’nin modernleşme hikayesini daha anlamlı bir zemine oturtacağı için değerlidir.
Fransız Devriminin İttihatçıların hürriyet-müsavat-uhuvvet diyerek sahiplendiği bu üç meşhur sloganı, politik pozisyonu netleştirmek adına yapılan tercihleri ifade etmektedir. Her biri, birbirinden ayrışan ve bağımsız siyasi tercihler olarak, Fransız Devriminin ideolojisini özetler. Biz ise bu sloganları bağımsız boyutlar olarak siyasal pozisyonları belirleyen ikilemler olarak tanımlayacağız. Bu üç boyuta sırasıyla özgürlük ikilemi, eşitlik ikilemi ve kardeşlik ikilemi diyelim.
- Özgürlük İkilemi
Kitabın ortasından konuşacak olursak, Hobbes “mutual relation between protection and obedience (koruma ve itaat arasındaki karşılıklı ilişki)” diyordu. İnsanlar kendilerini kendilerinden koruması adına üçüncü parti bir birim olarak devlete özgürlüklerini devrederler ve karşılığında koruma elde ederler. Schmitt bunu Hobbes’a ithafen “Protego ergo obligo (koruyorum, o halde kendime bağlıyorum)” şeklinde özetlemişti. Demek oluyor ki güvenlik uğruna özgürlükten, özgürlük uğruna da güvenlikten vazgeçmek zorunda kalıyoruz.
İlk boyutumuzun ana hatları böylece ortaya çıkmış oldu: Bir uca mutlak özgürlüğü ve bir uca mutlak güvenliği yerleştirdiğimizde arasındaki doğrunun neresinde olduğumuz, özgürlük ikileminde sahiplendiğimiz pozisyonu belirlemektedir. Liberalizm, bu bağlamda en güçlü özgürlük vurgusuna sahip siyasal yaklaşımdır ve liberalizmin fraksiyonları güçlü özgürlük vurgusu verili kabul edildiğinde, diğer iki boyutu oluşturan eşitlik ve kardeşlik ikileminde sahiplendikleri pozisyonlara göre belirlenir.
- Eşitlik İkilemi
İktisadi kalkınma literatüründe yoğunlukla tartışılan (bknz. Kuznets, Okun, Stiglitz, Piketty, Sen) eşitsizlik ve büyüme arasındaki ilişkiyi konu edinen ekonomistler, birbiriyle çelişen yaklaşımlara sahip olsalar da belki 80 senedir bu kadim ilişkiyi açıklamanın peşindeler. Hangisi hangisine sebep olur, aralarındaki ilişki pozitif, negatif, ters U şeklinde midir gibi soruları sorarlar ve ampirik cevaplar ararlar.
En nihayetinde, eşitlik ve büyüme arasında apaçık bir çatışma vardır. Eşitsizlik, alttakilerin üste çıkması için ürettiği motivasyon ile üretimi ve büyümeyi tetikler. Yaratılan refahın nasıl dağıtalacağı sorusu ise toplumların eşitsizlik seviyesinin belirleyicisi haline gelir ki eşitlikçi bir yeniden dağıtım da büyümeye ket vurur. Sonuç olarak, eşitlik uğruna büyümeden ya da büyüme uğruna eşitlikten vazgeçmek zorundayız.
Yukarıdaki veciz ifadeyle uyumlu olması adına ben de bir Latince terim üretmek istiyorum: “Augmento ergo non aequaliter distribuo (Büyüyorum çünkü eşit dağıtmıyorum)”. Bu doğrultuda, bir uca mutlak eşitliği diğer uca da mutlak büyümeyi koyarsak, siyasi ideolojilerin bu doğru üzerinde seçtiği konum, siyasal pozisyonunun ikincil önemli belirleyicisi olmaktadır. Sosyalizmin eşitlik ikileminde sahiplendiği güçlü pozisyon verili kabul edildiğinde, sosyalizmin fraksiyonları da özgürlük ve kardeşlik ikilemine göre oluşmaktadır.
Eşitlik ikilemi, özgürlük ikilemi ile neredeyse kesişmez, çünkü özgürlükçü bir eşitliğin (Kıta Avrupası sosyal demokrasi örneği) mümkün olduğu kadar güvenlikçi bir eşitlik (Sovyet Örneği) de mümkündür. Aynı zamanda, özgürlükçü bir büyümenin (ABD serbest piyasa ideolojisi) mümkün olduğu kadar, güvenlikçi bir büyüme (Çin devlet kapitalizmi) de mümkündür.
3. Kardeşlik İkilemi
Fransız Devriminin kırmızısı kardeşlik kavramı, bir anlamda dayanışmayı ima eder. Dayanışmanın karşıtı ise bireycilik olarak ele alınabilir. Dayanışmayı sağlayacak olan, toplumsal birlik bilinci (milli şuur) ve bir anlamda bireyin toplumun içinde erimesiyle mümkün olur. Böylece çoğullar, tekil hale gelerek bir millet olurlar ve güçlenirler. Tekillik sağlandıkça, bireylerin aynı dili konuşması, aynı duyguları paylaşması ve böylece aynı kaderi sahiplenerek ortak bir yaşama iradesi göstermesi kolaylaşır. Bu dayanışmacılığın karşılığında ise bireyliklerini kaybederler ve çeşitlilikten vazgeçmiş olurlar.
Böylece dayanışma ve birey olma arasında apaçık bir çatışma bulunur. Bir uca mutlak dayanışmacılığı bir uca da mutlak bireyliği koyarsak, siyasi ideolojilerin kardeşlik ikileminde sahiplendikleri konumun siyasal pozisyonlarını belirleyen üçüncü bağımsız boyut ortaya çıkar. Dayanışma arzusu için de Latince bir ifade uyduralım: “Socius vivo, ergo sum (Birlikte yaşıyorum, öyleyse varım.)”
Milliyetçilik, siyasal bir ideoloji olarak sahiplendiği güçlü dayanışma iddiası ile bir siyasal yaklaşım olarak özgül konumunu inşa eder. Milliyetçiliğin kardeşlik ikilemindeki ağırlıklı pozisyonu verili kabul edildiğinde, özgürlük ve eşitlik ikilemlerinde sahiplendiği pozisyon, milliyetçilik ideolojisinin fraksiyonlarını tanımlamak için verimli bir zemin oluşturur.
Kardeşlik ikilemi, özgürlük ve eşitlik ikilemleriyle neredeyse kesişmez. Dayanışmacı-tekil bir toplumun içinde özgürlükler korunabileceği gibi, dayanışmacı bir toplum güvenlikçi de olabilir. Aynı zamanda eşitlikçi bir dayanışmacı-tekil toplum kurgulanabileceği gibi büyümeyi eşitsizliğe tercih eden dayanışmacı bir toplum da mümkün olabilir.
Ana Akım ve Aşırı İdeolojilerin Üç İdeolojiye Göre Konumu
Fark edileceği üzere üç bağımsız ikilemin altı farklı belirleyici kavramı, “özgürlük-güvenlik-eşitlik-büyüme-bireylik-dayanışma”, olumsuzlama içermez. Örneğin, eşitlik veya eşitsizlik karşıtlığı demiş olsaydık, bu ikisi arasında yapılması gereken bir tercih olmaktan ve böylece birini kazanırken diğerini kaybetme zorunluluğundan sıyrılmış olurdu. Çünkü eşitlik olumlu, eşitsizlik olumsuz anlamı bütünüyle üstlenir. Bu üç ikilemi belirleyen altı farklı kavram, taşıdığı olumlu anlam vasıtasıyla ideolojik pozisyonların temel belirleyicisi olarak kullanılmıştır.
Nihai siyasal pozisyonu, bu üç farklı ikilemde sahiplenilen konumlar belirler. Fransız Devriminin üç sloganıyla özdeşleşen üç ana akım ideolojinin pozisyonları aşağıdaki gibi özetlenebilir.
Bu ana akım ideolojilerin uç versiyonları ise, yukarıda özetlediğimiz üç boyutun her birinde ayrı ayrı aşırıya kaçar.
Sonuç olarak, 20. yüzyılı felakete çeviren ideolojilerin bu üç ikilemin her birinde aşırıya kaçtığı gerçeği ortaya çıkar. Bu üç ikilemde makul bir zemini bulabilenler, huzurlu ve sürdürülebilir bir toplum ve devleti inşa edebilirler. Bu üç ikilemde yer alan altı kavramın mutlak versiyonları, hangi kombinasyonla bir araya gelirse gelsin, aşırılıkları beraberinde getirecektir.
Burada sorulabilecek bir soru, her üç boyutun da ortasında yer alan bir ideoloji mümkün müdür? Merkez siyaset bu bağlamda değerlendirilebilir mi? Bu yaklaşımın ortada bulunması sebebiyle en ideal konumda olduğu anlamına gelmez, dediğimiz gibi burada alınan pozisyonlar ideolojilerin aksiyomudur, bir nevi başlangıç noktalarıdır, bütün olası siyasi pozisyon kombinasyonlarına karşı bir üstünlük üretemez.
Üç İkilem Bağlamında Türkiye Değerlendirmesi
Bu bağlamda Türkiye’yi değerlendirirsek, eşitsizliğin had safhada olduğunu, özgürlüklerin güvenlik endişesiyle keyfi olarak kısıtlandığını ve modern bir millet olarak kardeşlik hissini inşa edemediğini söyleyebiliriz. Benim bu üç ikileme dair Türkiye’ye dair hayalim ise daha özgürlükçü, daha eşitlikçi ve daha dayanışmacı bir Türkiye’dir.
- Eşitlik ikileminde dengeli bir pozisyonu sahipleniyorum. Eşitsizliğin had safhada olduğu toplumların sürdürülebilir bir büyümeyi tesis edemeyeceğine, pür eşitlikçi toplumların da büyüme için motivasyon yaratamayacağına inanıyorum. Türkiye’deki yüksek eşitsizlik seviyesi göz önüne alındığında ise eşitlik tarafına daha yakın duruyorum. İvedilikle eşitsizliği giderici vergi reformları ve ekonomik düzenlemelerin ne pahasına olursa olsun hayata geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
- Özgürlük ikileminde, Türkiye’nin konumu ve tarihi geçmişi itibariyle derin güvenlik problemleri olduğunu kabul edersek, özgürlüklerin çok yüksek seviyede olmasını beklemenin abesle iştigal olacağını değerlendiriyorum. “Beka meselesinin” bahane edilerek, yöneticilerin kişisel heves ve çıkarları doğrultusunda bireyleri bastırmak üzere kullanılmasını engelleyecek hukuki ve toplumsal mekanizmaların geliştirilmesinin, Türkiye’yi bu ikilemde ideal pozisyona taşıyabileceğini düşünüyorum. Türkiye’de zaten baskın olan güvenlikçi anlayış olduğu için, burada özgürlük tarafı ağır basan bir konumu savunuyorum diyebilirim.
- Kardeşlik ikilemine dair, Türkiye’nin birbiriyle kavga etmeye meyilli, kardeşlik ve dayanışma bilincini inşa edememiş bir toplum olduğunu, bu bağlamda tekillik ikileminde bireylik lehine ideal olduğunu düşündüğüm noktadan uzakta bir konumda durduğunu düşünüyorum. Buna sebep olan dindarlık-sekülerlik, etnik ayrılıklar gibi kültürel-toplumsal kırılmaların hafifletilmesini sağlayacak bir siyasi dilin ve toplumsal zeminin oluşturulmasının elzem olduğuna inanıyorum.